3 Aralık 2009 Perşembe

ÖZİNCE: HER BANKA ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI

Bazı yabancı sermayeli ve ortaklı bankalar küresel kriz nedeniyle büyümede frene basarken, Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince şube kapatıp eleman çıkaran bankaları sert bir dille eleştirdi. Türkiye gibi büyük bir ülkede bankacılık lisansı almanın ciddi yatırım yapmayı gerektirdiğine dikkat çeken Özince, tepkisini 'Her bankanın Türkiye Cumhuriyeti'ne yatırım yapması kanaatindeyim. Bu sermaye ile başlar, istihdam ve altyapı ile sürer. Her banka elini taşın altına koymalı. Bu sektörde şube kapatmak, istihdamı azaltmak iyi girişimcilik örneği değil' sözleriyle dile getirdi. Bankacılık sektöründeki son gelişmeler ve İş Bankası'nın hedeflerine ilişkin AKŞAM'a özel açıklamalarda bulunan Ersin Özince, sorularımızı şöyle yanıtladı:
-2009 yılı Türk bankacılık sektörü açısından nasıl geçti?
Türk bankacılık sektörü açısından önceden yapılan sıkıntılı ve zor çalışmaların yararlarının ortaya çıktığı bir yıl oldu. Sektör güçlülüğü açısından olumlu bir görüntü sergilemekle beraber detaya inildiğinde aktif kalitesinde ciddi bozulma ve bunun bilhassa büyüme beklenen perakende alanlarda çıkması işin olumsuz yanıydı. Karlılık ise daha çok dönemsel nitelik gösterdi. 2001 krizinden sonra alıştığımız büyümeyi de ciddi oranda kaybettik. Türkiye'nin büyümeye ihtiyacı var. Ama ekonominin motoru olan mali sektörün her sektörden daha fazla büyümeye ihtiyacı var. Zira öbür sektörlerin de büyümesine katkı yapabilsin. 2009 yılı bankacılık ve mali sektörün büyümesi açısından olumsuz bir yıl olarak geçti diyebilirim.
-İş Bankası olarak hedeflerinize ne ölçüde ulaşabildiniz?
Özellikle kaynak yönetimi açısından rahat bir yıl yaşadık. Mevduat başta olmak üzere kaynak pazar paylarımızı koruduk. Kredilerde hedeflerimize ulaşabildiğimizi söylemek zor. Buna rağmen bilanço büyüklüğü açısından genel olarak bakıldığında 2009 yılında birçok özel bankadan daha iyi bir performans sergileyeceğimiz kanaatindeyim.
KRİZİ FIRSATA ÇEVİRDİK
-Krize rağmen yatırımlarınıza ara vermediniz...
Krizi dikkate almadan iş yapmıyoruz. 2009 yılına 1000 şube civarında girmiştik. Yıl sonu itibarıyla 100'e yakın şube açmış oluruz. Açtığımız şubeler müşterilerimizden çok talep görüyor. Şube dışı dağıtım kanallarına da sürekli yatırım yapıyoruz. Tabii burada rakiplerimizden bazılarının uluslar arası krizin etkisiyle sabit sermaye yatırımlarında yavaşlamak zorunda kalışlarını da bir fırsat olarak değerlendirdik. Zaten böyle sorunlu dönemlerde müşterilerimizin İş Bankası'na olan ilgisi çok daha yoğunlaşıyor. Çünkü İş Bankası'nı daha iyi tanıyor veya olabilecek olumsuzlukları daha şeffaf olarak görebilmekten ötürü T.C. vatandaşlarının daha rahat çalıştığını düşünüyorum. Çünkü dünyanın devi diye tanımladığımız bankalar dahi hala arka arkaya yıkılmaya ve kamu destekleriyle yönetilmeye çalışılıyor.
200 MİLYON $'LIK AVANTAJ
-İş Bankası'nın yeniden yapılanma çalışmalarında gelinen son aşama nedir?
Beş yıldır bu konudaki çalışmalarımız sürüyor. İş Bankası'nın uluslararası bankacılığa ayak uyduracak şekilde bütün sistematiği, mevzuatı, iş yapış tarzı, personelle ilgili eğitimleri reforme ediliyor. Bu projeler bütününe 500 milyon dolara kadar harcama yaparız demiştik. Fakat krizin yararını gördük. Herhalde toplam harcamamız 300 milyon doları geçmez. Kriz gerek yazılım gerek danışmanlık maliyetlerinde çok ciddi avantaj sağladı.
2010, 2009 gibi zayıf bir yıl olmayacak

-2010 yılına ilişkin beklentileriniz neler?
2010 yılının 2009 yılından daha iyi bir yıl olacağını düşünüyorum. Ekonomiyle ilgili beklentilerin yavaş yavaş olumluya dönmesiyle sektörün büyüme potansiyeli yükselir düşüncesindeyim. Karlılık 2009 yılında olduğu kadar iyi olmayabilir. Fakat hiç önemli değil. Pazarın büyümesi karlılıktan çok daha önce gelir. 2010 yılında sektörün büyüme açısından daha iyi bir performans göstereceğini düşünüyorum. Diğer taraftan özellikle sorunlu kredilerle ilgili gelişmelerin de düzeleceğini ümit ediyorum. Hepsinden önemlisi Türkiye'nin dış ticaretinin de tekrar gelişmeye başlayacağını düşünüyorum. Bütün makro ekonomik göstergeler dikkate alındığında hala birçok belirsizlikler olmasına rağmen 2010 yılı 2009 kadar zayıf bir yıl olmayacak.
İstanbul'un cazibesi artacak

- Dubai krizi Türkiye'yi nasıl etkiler?
Türkiye en büyük katkıyı Dubai'den bekliyordu. Şimdi Dubai'deki mevcut ve gelecekteki durumun bir an önce berraklaşması gerekiyor. Özellikle yurtdışı mütehhitlik sektörünün o yörede çok önemli rolü var. Kaygım, Arap ülkelerinde geçmişte yaşadığımız tarzda sürprizlerle karşılaşabileceğimiz. Riskleri iyi yönetmek lazım. Gelişen piyasalarla ilgili tereddütleri artırabilir. Ama bunu fırsata çevirmek de bizim elimizdedir. Özellikle İstanbul Finans Merkezi fikrini çok güçlendirecektir. Bu konudaki çabalarımızı artırmalıyız.
Faizler çok düştü, biraz yükselmeli

-Faizin tek haneye inmesiyle mevduat eski cazibesini kaybediyor...
Faizlerin yükselmesi için paraya olan talebin ve tekrar yatırımların artması lazım. Faiz oranlarının bu denli düşük olduğu bir ortamda aslında mevduat sahipleri açısından durum ne kadar kaygı verici ise, girişimciler açısından o kadar uygun dönemleri yaşıyoruz. Dolayısıyla ekonomide yavaş yavaş canlanma başladığında faizler daha tatmin edici yerlere gelir, gelmelidir diye düşünüyorum. Türkiye gibi gelişme ihtiyacı yüksek ekonomilerde faizlerin bu denli düşük olmasının olumlu sonuç yaratacağını düşünmüyorum.
Siyasi risk artıyor

-Bir bankacı olarak 2010 yılında en büyük korkunuz nedir?
Hiçbir korkum yok. Sadece siyasi istikrar ile ilgili beklentilerim var. Türkiye'nin iç ve dış siyaseti ile ilgili alevlenmelere müsaade etmemek lazım. Türkiye'nin AB yolunda reformlara devam etmesi lazım. Birliğe üye olsa da olmasa da, AB Türkiye'nin en büyük sosyal ve ekonomik partneri olacaktır. Bunları yapmakta gecikmeksek siyasi risk azalır. Aksi takdirde siyasi risk artıyor.
Siyasi gündem ekonominin önüne geçerse yatırımlar artmaz

-Sizce Türkiye'de yatırımlar ne zaman yeniden canlanmaya başlar?
Türkiye'nin siyasi istikrarının mutlak bir şekilde sağlanması lazım ve gündemin de ekonomiye oturtulması lazım. Siyasi gündem, ekonomik gündemin önüne geçtiği sürece Türkiye'de güçlü bir yatırım ortamının gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Muhtelif fırsatçı yaklaşımlar sürer. Nitekim bazı sektörlerde örneğin enerji sektörü. Kriz döneminde dahi yatırımlar devam ediyor. Ama bunun yanına üç beş tane daha sektör koymak mümkün değil. Türkiye gündemi ekonomiye odaklanmadıkça girişimcilerin sadece bu nedenle dahi çok hevesli olacağını düşünmüyorum.
ATM'de Tek Nokta olmasa da olurdu

- İş Bankası olarak ATM ortaklığına başlangıçta karşıydınız. Sonra nasıl ikna oldunuz?
Bizim bankamatiklerimiz birçok bankacılık işlemini yaparken bazı rakiplerimizin makineleri ise eskiden sadece para ödemesi yapıyordu. Diğer bir husus bu cihazların gerektirdiği bakım ve işletme masrafları, yönetimi. İş Bankası'nın 4 bin civarında bankamatiği var. Bu kadar büyük hacimde bir sistemi rakiplerimizle birlikte kullanacağınız zaman mutlaka bazı eşitlikler olması lazım. Böyle bir ortaklığın kullanıcı, ülke yararına gibi birtakım önermelerin de doğru olmadığı derhal ortaya çıktı. Yani Türkiye'nin altyapı açısından iki büyük bankası Ziraat ve İş Bankası bu konunun içine girdikten sonra birdenbire banka müşterilerinin bu işe ödediği ücretler ortaya çıktı. Altın Nokta ve Ortak Nokta varken bu konu Türkiye'de hiç kimsenin dikkatini çekmemiş. Netice itibarıyla biz girdik. Ziraat Bankası'nın da bu yönde bir eğilimi olduğunu değerlendirdik. Kart adedinin çokluğunu dikkate alarak böyle bir ortaklığa olan tereddütümüzü kaldırdık. Bunun olmazsa olmaz anormal yararlı bir iş olduğunu düşünmüyorum. Çünkü artık banka müşterileri sadece bankacılığı bankamatik üzerinden değil, telefon ve internet üzerinden de rahatlıkla yapabiliyor.
Yenilikçi olanlar başarılı olacak

-2010'da rekabet hangi alanlarda yoğunlaşacak?
Yatırımlarda, sermayede, istihdamda olur. Rekabet özellikle bankaların ürünlerini ve hizmetlerini geliştirmede olur. Sigorta sektörü çok büyük potansiyel. Perakende bankacılıkta ve proje finansmanında rekabetin süreceğini düşünüyorum. Diğer alanlarda bazı rakipler rekabetten çekilebilir. Çünkü karlılığın azalması her bankayı farklı etkileyecektir. Rekabete ayak uyduramayan özellikli alanlara yönelirse daha iyi olur düşüncesindeyim. Her bankanın performans gösterdiği, başarılı olduğu dönemler geride kaldı.
Bankalar sanallaşmamalı

-Geleceğin bankacılık trendleri neler olacak?
Birincisi; dünyada bu krizin aşılabilmesi için para ve sermayenin kurallarını yeni baştan koymak lazım. Bankacılık sektörüne gelince, bankacılık sermaye kurallarının yanı sıra özellikle sermayedarlık kurallarının da yeni baştan ele alınmak suretiyle tekrar düşünülmesi lazım. Bu kriz gösterdi ki, dünya bankalarının büyük bir bölümü sahipsiz. Yani bankalar batıyor, sermayedar ortada yok. Banka sahipliğinin mutlaka gözden geçirilmesi lazım. Burada benim en ideal gördüğüm örnek İş Bankası yapısıdır. Çalışanların sahipliği, borsa sahipliği ile birleştiğinde bence en kalıcı tarz olur. Dünyada bankacılık sektörü yeniden özelleştirilirken mutlaka ve mutlaka çalışanların bir şekilde bankanın kaderine katılımı sağlanmalı. Klasik banka mefhumu asla ortadan kaldırılmamalıdır. Banka güven müessesidir. Sanal bankacılık hizmetleri gelişmekle beraber bankaların da sanallaşmasına izin vermemek lazım.
Ayfer ARSLAN

Hiç yorum yok: