Garanti Bankası’nda 1991 ile 2000 yılları arasında genel müdürlük yapan ve ‘Benden Sonra Devam’ kitabıyla sektördeki dönüşümü anlatan efsanevi bankacı Akın Öngör günümüz bankacılarının daha şanslı olduğuna inanıyor. 1990’lı yılları siyasi ve ekonomik çalkantıların olduğu, siyasetçilerin bankalara müdahale ettiği, kendi yandaşlarına imkanlar sağladığı bir dönem olarak değerlendiren Öngör, “2000’ler sonrası bizim ancak hayalimizde olan, istikrarlı ortamda mali disiplinin uygulandığı faizlerin ve enflasyonun düştüğü, bütün bankaların eşit denetlendiği, kimseye torpil geçilmediği bir ortam var ” diyor.
Garanti Bankası ile bugünkü ilişkisini ‘gönül bağı’ olarak nitelendiren Öngör, GE’nin Garanti Bankası’ndaki hisselerini İspanyol BBVA’ya satmasını ise “Bir koydu, 5 aldı. İspanyolların gelmesi de sektöre, ekonomik ve siyasi istikrara duyulan güveni gösteriyor” şeklinde yorumladı. Kitabında geleceğin liderine sürdürülebilir başarı için ipuçları da veren Öngör’ün günümüz liderlerine ilişkin değerlendirmeleri ise şöyle: “Tayip Erdoğan etkin bir lider ama sinirlerine hakim olamıyor. Cumhurbaşkanı Gül önemli bir lider. Deniz Baykal bir felaketti, iyi ki gitti. CHP’de şu anda pek çok eksiklikleri olan birisi var. Kendisi oy atamamış ama belki seçimlerde başkalarını oy atmaya yönlendirebilir. “
Bankacılığı bıraktıktan sonra Akhisar’da şarap üretimine başlayan ve halen Doğal Hayatı Koruma Vakfı Başkanlığını yürüten Akın Öngör, bankacılıktan ekonomiye, siyasetten çevreye kadar sorularımızı büyük bir içtenlikle yanıtladı.
TEPEDEN BAKAN BANKACILARDAN NEFRET EDERDİM
-55 yaşında mesleğinizin zirvesindeyken bankacılığı neden bıraktınız?
Birinci sebebi; başka yapmak istediğim pek çok şeye vakit ayırmak. Banka genel müdürü olarak çalıştığınız zaman sabahın çok erken saatinden gecenin ilerleyen saatine kadar hiç dur durak olmadan gazlayıp çalışıyorsunuz. Tatiller yok, bayramlar yok. Belki hafta sonunuz varsa bir gün var. 8-10 sene bu çok ağır bir yüktü. Ve çok da güzel geçti. Ancak benim hobilerim ve yapmak istediğim pek çok şey var. Onları yapmaya fırsat bulamadan yaşlanıp gidiyorduk. Ayrıldıktan sonra dalgıç oldum, önce Türkiye denizlerinde daldım. Bundan sonra Akdeniz’de daldım. Ondan sonra okyanuslarda daldım. Yelkenciyim Atlantik Okyanusu’unu, Pasifik Okyanus’unu geçtim. Bağcılıkla uğraşıyorum, şarap üretiyorum
-ODTÜ’den mezun olurken ‘Asla yapmayacağım iki meslek var: Bankacılık ve devlet memurluğu’ demişsiniz. Bu düşüncenizdan nasıl vazgeçtiniz?.
Evet ama bankacılığın kuralları değişti. 1967 mezunuyum. O dönemde Türkiye’de faizler, kurlar Merkez Bankası tarafından saptanıyordu. Herkes mevduat toplamaya çalışıyor. İkramiyeler, apartman daireleri veriyor. Öyle bir ortamda bankacılık sadece mevduat toplamaya yönelik bir iş olarak algılandığı için bankacıların herkese tepeden bakan tavırları vardı. Ben bundan nefret ederdim. Ben bankacı olmayacağım dedim. Fakat 1980’lerde Turgut Özal ile beraber Türk Parasını Koruma Kanunu, Kambiyo Rejimi hep değişti. Kurlar, faizler dış dünyaya açıldı. Dolayısıyla benim katiyen girmeyeceğim dediğim bankacılık elma ise armut oldu. Armutun peşinden gittik.
SİYASİ MÜDAHALE VE TORPİL KALKTI
-1990’lı yıllardaki bankacılık ile günümüz bankacılığı arasında gördüğünüz en belirgin farklılıklar neler?
1991 ile 2000 arasında genel müdürlük yaptım. Bizim dönemimiz çok çalkantılıydı. Şimdi çok daha stabil. 2000 yılına kadar olan dönem siyasi çalkantıların olduğu, koalisyon hükümeti, boykotlar, azınlık hükümetleri.. Siyasi istikrarın olmadığı bir ortam vardı. 2002’den sonra siyasi istikrar var. Aynı hükümet, aynı başbakan son 8 yıldır iş başında. Ben hiçböyle bir şey görmedim. O dönem çok yüksek enflasyonun olduğu bir dönemdi. Yüzde 80, yüzde 90 yıllık enflasyon, kredi faizleri yüzde 120-150. Yüzde 500’lere kadar çıkan kredi faizleri vardı. O ekonomik ortamda, çalkantıda bankacılık apayrı bir savaştı. 2002’lerden sonra enflasyon, faizler düştü. 2000’den önceki dönem bankacılık sektörüne müdahele ettiği, kendi istediği bankalara, bankacılara torpil geçtiği hatta bana sorarsanız çıkar sağladığı bir ortamdı. 2000’lerden sonra bu tamamen ortadan kalktı.. BDDK yoktu. Hazine Müsteşarlığı denetlemeye çalışırdı. Bağımsız değildi bakanlara bağlı çalışırdı. Krizden sonra BDDK çok etkin denetime girdi. Kurallar eşit oldu. 2000’lerden sonraki bankacılık bizim ancak hayalimizde olan, istikrarlı ortamda mali disiplinin uygulandığı faizlerin ve enflasyonun düştüğü, bütün bankaların eşit denetlendiği, kimseye torpil geçilmediği bir ortam var. İkisi arasında ak ile kara kadar fark var. Şimdiki bankacılar yüz defa daha şanslı. Oyunun kuralları belli.
-Garanti Bankası’ndaki son hisse satışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
GE iyi bir yatırım yaptı. Öyle bir yatırım yaptı ki 1 koydu 5 aldı. Sonra İspanyollara sattı. Bu da siyasi istikrar olarak Türkiye’ye olan güveni, ekonomi politikalarındaki disiplin ve uygulamanın devam edeceğini gösteriyor ki adam (BBVA) 6-7 milyar doları küt diye yatırıyor. Daha da önemlisi buradaki büyük ekonomik potansiyelin daha da gelişeceğine inanıyor. Düşünün ki bankanın değeri 27-28 milyar dolar. Bu değer yüksek derken adam buradan satın aldığına göre daha da yükseleceğini ümit ediyor. İyimser bir tablo, çok olumlu görüyorum.
BBVA, GARANTİ’DE CEO’YA MÜDAHELE EDERSE APTALLIK EDER
-Garanti Bankası’nın yüzde 90’ını yabancılar alsa ne derdiniz?
İstemezdim. Türk bankacılık sektörünün yüzde 80-90’ına yabancıların sahip olmasına kesin karşı çıkarım. Ama İspanyollar akıllı mı değil mi zaman içerisinde göreceğim. Eğer İspanyollar zaman içinde Garanti Bankası’nın yönetimine karışırlarsa akılsız oldukların anlayacağım. Karışmazlarsa sadece yönetim kurulunda izler, denetler gözetler yön verirlerse akıllı olduklarını anlayacağım. Yönetime, CEO’ya müdahale ederlerse çok büyük bir hata yaparlar. Garanti Bankası’nın çalışma kültürü Türkiye’nin genel çalışma kültüründen çok farklıdır. Sürekli değişime önderlik edebilecek şekilde hazırlamış, kendisini devamlı değiştiren, geliştiren bir çalışma kültürü Avrupa bankalarının çoğunda da yoktur. Buna müdahale edilirse yanlış yapılır.
AYHAN BEY AÇIK FİKİRLİYDİ, FERİT BEY DAHA CESUR
-Ayhan Şahenk ile Ferit Şahenk’i karşılaştırırsanız her ikisi de nasıl patrondu?
Ayhan bey müthiş bir insandı. İşadamları arasında çok seyrek gözüken bir takım nitelikleri vardı. Devamlı kötü bir şeyler olur iş hayatında. Patronlar pek kötü haber almayı sevmez. Kötü haberi getiren profesyonel yöneticiyi çoğunlukla zor durumda bırakırlar. Ayhan bey öyle değildi. Ayhan bey çok açık fikirliydi ve bunu çözmeye yönelik çaba gösterirdi. Çok cesurdu. Yeniliklere açık bir patrondu. Ferit bey de çok iyi bir patron. Başkanlığında 2001-2002’de yönetim kurulu toplantısı yaptık. Bankaları birleştirme kararı aldık. Ferit bey bu kararı büyük bir cesaretle aldı. O kararı Ayhan bey aynı cesaretle alır mıydı? Şüphem var. Ferit bey daha cesur davrandı. Osmanlı Bankası ile Körfezbank’ı birleştirdik
AKP, ÇİLLER’İN HATASINI YAPMADI PİYASA İLE KAPIŞMADI
-AKP hükümetinin ekonomi politikalarını başarılı buluyor musunuz?
1994 de Tansu Çiller hükümetinin yaptığı büyük hataları yapmadı. Piyasa ile kapışmadı. Ekonomi yönetimini çok başarılı buluyorum. Türkiye büyüyor, Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı sermaye Türkiye’ye geliyor. Tabii bu yurtdışındaki krizden önce doğrudan yatırım olarak daha çok geliyordu. Fakat yurtdışındaki finansal krizlerden sonra bizim çok arzu etmediğimiz şekilde portföy yatırımları geliyor. Fakat Türkiye’nin bu sermayeye ihtiyacı var. Bir kere mali disiplin uyguluyor. Türkiye’nin gayri safi milli hasılasına göre borcu, bütçe açığı gibi konular çok küçüldü. Avrupa ülkelerinden çok daha iyi. Eskiden rüyaydı bunları söylemek. Türk parasının gücü korunuyor. Çok önemli. Enflasyon kontrol altında. Suni olarak devlet bankalarına görev zararı yaptırılmıyor. Bankacılık sektörü BDDK tarafından çok iyi denetliyor. Çok başarılı bir Merkez Bankası var. Hatta buraya başkan tayin edilirken herkes çok aleyhte yazılar yazdı, görüşler söyledi. İşte, ‘Kapısının önünde ayakkabı çıkartıyormuş da . Kim ne derse desin. İsterse terlikle dolaşsın. Beni hiç ilgilendirmiyor. Yaptığı işe bakıyorum, çok başarılı. Önümüzdeki dönemde de büyümenin devam edeceğini öngörüyorum. Zorluklar yaşayacağız. Daha çok işsizlik ve cari açık tarafından gelecek.
-Peki ekonomi yönetiminin hiç eksikleri yok mu?
Vergilendirilmeyen büyük gelirlerin kazanıldığı bir ülke değil, bütün gelirlerin vergilendirildiği, doğrudan vergilendirmenin daha yüksek olduğu ve yaygın olduğu, dolaylı vergilerin azaldığı, daha hakkaniyetli bir ortam istiyorum. Buradaki çabaları yetersiz buluyorum. Kümesin dışında bir sürü var. Onları da kümesin içine almak lazım. İkinci konu Türkiye ara malı ithalatı yüksek. Türkiye büyüdükçe sermaye malları ithal ediyor ama en çok ara malı ithal ediyor. Yani sanayisinde kullandığı ara malları, hammaddeyi ithal ediyor. Bunların bir kısmı Türkiye’de üretilmesi için özel teşvik sistemleri gerekiyor.
-Sizce Tayip Erdoğan iyi bir lider mi?
Beğendiğim ve eleştirdiğim yönleri var. Beğendiğim yönleri; etkin bir lider ve ekibini belirli bir takım içerisinde yönlendirebiliyor. Kitleleri etkileyebiliyor. Eleştirdiğim tarafı iletişim olarak zaman zaman sinirlerine hakim olamayınca yaptığı iletişim hataları çok büyük aksi sedalar buluyor. Bu da bir takım politikaları etkiliyor.
Selendi şarapları yurt dışına açılacak
-Selendi markasıyla şarap üretimi de yapıyorsunuz…
Bir hobi olarak Akhisar’da bir bağ kurduk. Kaliteli şaraplık üzüm ürettik. Bölgenin adı Ak Selendi idi onun için de Selendi ismini koyduk. Bağımızı yaptıktan sonra oraya bir şaraphane yaptık. Çok beğenildi, üç üzüm türünün karışımından oluşuyor. Çok güzel satılıyor. Bunun üzerine yeni bağlar kurduk. Bu bağları da toprağın, iklimin, suyun, en ideal olduğu bir ortam bulduk. Sarnıç bölgesinde. Orada araziler aldık. Onları bağ olarak geliştirdik. Organik bağcılık yapıyoruz. Oradan da hem pembe şarap üretiyoruz. Hem de kırmızı şaraplar üretmeye başladık. Önümüzdeki 5 ile 10 yıl içerisinde daha kaliteli, yeni şaraplarımız da çıkacak. Bir yandan da sadece eşimize dostumuza dağıttığımız pekmez de yapıyoruz.
-İç piyasaya dönük mü sadece?
İç piyasaya dönük. Çok küçük bir miktar Abu Dabi’ye gitti ilk defa. 3-4 sene içerisinde yurtdışına açılacağız. Şarap tüketimi Türkiye’de çok düşük.
Çevre konusunda tam bir cehalet var
-Aynı zamanda Doğal Hayatı Koruma Vakfı başkanlığını yürütüyorsunuz. Sizce çevre konusunda yeterince duyarlı mıyız?
Türkiye’nin önünde doğal hayatın korunması konusunda çok büyük farkındalık eksikliği problemi var. O kadar büyük ki bu dehşet verici. Bu farkındalığın sağlanması için çok çaba sarfediyoruz. Eğitimi gençlerden, çocuklardan başlayan bir sisteme oturtmak lazım. Çünkü büyüklerden artık ümidi kestim. Türkiye doğasını süratle yıpratan, yok eden bir ülke. Sadece sulak alanlara baksanız son 30-40 yıllık dönemde toplam sulak alanlarının yarısı yok edilmiş. Çok büyük sorunlar var. Türkiye iklim değişikliği konusunda cahil, bilgi sahibi değil. Bir takım doğru politikaları da uygulamıyor. Meteoroloji istasyonları il merkezlerine kurulmuş. Halbuki dünyada yer bilimleri gereğine göre havzalarda bulunması gerekir. Biz bu önlemleri almazsak çocuklarımıza çok kötü bir dünya bırakıyoruz. Ülkemizin doğasını da son 30 yılda berbat ettik. Çok büyük bilinç eksikliği, tam bir cehalet var. Kuşaklardan kuşaklara sürdürülebilir yaşamın kuralları var. Biz bugün bu kuralları çiğniyoruz. Ana sermayeden yiyoruz. Bir gün sıfıra gelecek. Bu nasıl çözümlenir? Afetlerle çözümlenir. İnsanla akılla, mantıkla beynini kullanarak çözüm bulamadığı takdirde afetler artacak. Seller, heyelanlar toprak kaymaları aklınıza gelmedik kuraklıklar…Gıda eksikliği, gıda güvenliğinin kaybolması, tarımda gerileme bütün bunlar yaşanacak.
-Genç bankacılara tavsiyeleriniz neler?
Gençlere çok inanan biriyim. Benim gençlerde eleştirdiğim yön karşılaştıkları ilk zorluklarda veya haksızlıkla karşılaştıklarında yelkenleri suya koyveriyor, hemencecik demoralize oluyorlar. Veya başka bir işe geçmeye bakıyorlar. Direnip onu aşmayı, üstesinden gelme çabaları daha düşük. Bizim kuşaklarımız daha mücadeleciydi. Genç yönetici ve işadamlarına tavsiyem; çok kısa yoldan çok zengin ve büyük varlık sahibi olmanın hesapları yapılır oldu. Ben yaşamımı zor kazandım ve uzun sürelerde kazandım. Onun için kısa sürede vur kaç şeylere inanmam, güvenmem. Genç kuşakların da bu çabaları göstermesini istiyorum.
Tekne, yelken ve doğa en büyük tutkuları
-Hobileriniz neler?
Ben sporcuyum. Boş zamanlarımda spor yapıyorum. Ben denizciyim. Teknemle denizlerde dolaşıyorum. Bağcılık yapıyorum. Devamlı elim gözüm üstünde. Yelken var. Doğa konularına meraklıyım. Aktif görevimi bırakacak olsam bile ilgim hiçbir zaman gitmez. Değişik yerlere gidiyorum. Bir okul kurduk Akhisar’da eşimin adına kız teknik meslek lisesi, 1200 tane öğrencimiz var.
-Siyasete girmeyi hiç düşündünüz mü?
Üç değişik siyasi partiden teklif geldi. Ama ben hiç ilgilenmedim. Bir dönem baktım yapabilir miyim diye sonradan girmemeye karar verdim. Ama siyaseti çok yakından izlerim.
-Türk siyasetinde çok fazla lider çıkmıyor…
İyi lider az. Deniz Baykal bir felaketti. İyi ki gitti. İyi ki bir kaset çıktı çok sevinçliyim. Orada yeni bir lider çıkışı var mı? İzliyorum. Şu anda pek çok eksiklikleri olan birisi var ama belki bir lider olabilir. Kendisi oy atamamış mesela ama belki seçimlerde başkalarını oy atmaya yönlendirebiir mi acaba diye bakıyorum. Çünkü orada bir değişime soyunuyor.CHP’nin mutlaka değişmesi lazım. Bir sosyal demokrat parti olarak merkezin hemen soluna yerleşmesi lazım. Bugünkü yapısı çok yetersiz ve başarısız. Diğer BDP, MHP’de de çok farklı olabilirdi.
Cumhurbaşkanı Gül önemli bir lider
-Geçmişe bakarsak Türkiye’ye gelmiş geçmiş en iyi lider hangisiydi?
Benden önceki dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ü saymak lazım. Küllerinden bir ülke yaratmış. Muazzam bir liderlik göstermiş. Benim yaşamım içinde 6-7 tane cumhurbaşkanı gördüm. Cumhurbaşkanlarının hiçbirinin çalışmasını beğenmedim. Bunların içerisinde en çok beğendiğim bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Turgut Özal önemli bir liderdi. Fakat orada ne ailesine ne çevresine sahip olamamış. Siyasette iyi liderler açısından çok şanslı değiliz. Türkiye’nin son 30-40 yılda sulak alanlarının yarısını yok etmiş, su imkanlarını berbat etmiş 30 yıl Türkiye’yi idare etmiş bir eski Devlet Su İşleri genel müdürü lidere iyi diyemem.
-Yapamadıklarınız neler?
Bir liderlik enstitüsü kurmak istiyordum. Tamamen kar amacı olmayan, işadamlarının katkıları ile anonim belirli bir kişinin ismini taşımayan Bodrum’da Harward Üniversitesi ile anlaşmıştım. Bunu gerçekleştiremedim. Türk özel sektörünün kırk fırın ekmek yemesi gerektiğini düşünüyorum. O olgunluğa ulaşması için. O konuda bir hayalim yok.
Ayfer ARSLAN
7 Aralık 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder