
Her iki kampanyanın da amacı aynı: İç talebi harekete geçirerek ekonomiyi canlandırmak. Tüketici daha fazla harcadıkça perakende sektöründe satışlar canlanacak. Bu da üretici cephesinde kapasite kullanım oranlarını ve sanayi üretimini hareketlendirecek. Sanayi üretimindeki artış da istihdama yansıyacak. Kısacası; önceki kampanyada olduğu gibi bu kampanyada da iç tüketimin canlanması krizden çıkışın anahtarı olarak görülüyor.
Ancak ben aynı görüşte değilim. Birincisi; çözüm yanlış yerde aranıyor. İkincisi; 'Sakız alın, çiçek alın, simit alın, ekonomiye can verin' gibi komik çağrılarla tüketiciler hemen koşa koşa bakkala, mağazalara mı saldıracak? Aman ne güzel, bir tane ekmek, simit alayım da ekonomiye katkım olsun. Ya da 'Kıyıda köşede birikmiş üçbeş kuruş param var. Hemen gidip yeni bir televizyon, buzdolabı alayım.'
Türkiye'nin kriz sürecinden çıkıp normalleşme sürecine girmesinin anahtarı tüketicide değil, üretici, sanayici, işveren, patron kısacası; reel sektörün elinde. Tüketicinin daha fazla tüketmesi veya varsa kıyıda köşede birikimleriyle ötelediği ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için öncelikle gelir güvencesi olmalı. Yarına 'işten atılma kaygısıyla' değil, güvenle bakabilmeli.
Benim şöyle bir önerim var. Bu kampanyanın ikinci versiyonu olarak tüketicileri değil, üreticileri hedefleyen bir kampanya yapılsın. Türkiye'de faaliyet gösteren her şirket büyüklüğüyle orantılı en az 5-10 kişi arasında eleman alsın. Dolayısıyla iş sahibi olan her birey de, gelir güvencesine kavuştuğu için harcamalarını daha rahat yapabilir. Bu da sonunda dönüp dolaşıp üretime artı kapasite olarak yansır.
Tabii bu noktada hükümetin de elini taşın altına koyması gerekiyor. Hem uzun zamandır açıklanması beklenen orta vadeli programla piyasalara güven vermeli, hem de vergisel teşviklerle istihdamı teşvik etmeli.
2 yorum:
reklamları görünce gözlerime inanamadım... dalga geçiyorlar resmen bizimle diye düşündüm... çok sinir bozucu!
Aynen öyle... Tam bir komedi!
Yorum Gönder