27 Ağustos 2009 Perşembe

KRİZDEN ÇIKIŞIN ANAHTARI KİMDE?

Her işte olduğu gibi yine küresel krizden çıkışta da kolaycı çözümler peşindeyiz. Neymiş efendim, iç talebi hareketlendirerek ekonomi canlanacakmış. TOBB'un öncülüğünde geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen 'Kriz varsa çare de var' kampanyasından sonra dün de Türkiye Reklam Konseyi'nin öncülüğünde "Ekonomik Canlılık Kampanyası" adıyla yeni bir kampanya başladı. 15 Eylül 2009 tarihine kadar devam edecek kampanya ile tüketicilere, "Alın verin ekonomiye can verin" mesajı veriliyor. Bu mesaj, kamuyonunun yakından tanıdığı (bazı isimler hariç) Dr. Deniz Gökçe, gazeteci Meliha Okur, bankacı Akın Öngör ve Merkez Bankası eski Başkanı Yaman Törüner aracılığıyla kamuoyuna aktarılıyor.
Her iki kampanyanın da amacı aynı: İç talebi harekete geçirerek ekonomiyi canlandırmak. Tüketici daha fazla harcadıkça perakende sektöründe satışlar canlanacak. Bu da üretici cephesinde kapasite kullanım oranlarını ve sanayi üretimini hareketlendirecek. Sanayi üretimindeki artış da istihdama yansıyacak. Kısacası; önceki kampanyada olduğu gibi bu kampanyada da iç tüketimin canlanması krizden çıkışın anahtarı olarak görülüyor.
Ancak ben aynı görüşte değilim. Birincisi; çözüm yanlış yerde aranıyor. İkincisi; 'Sakız alın, çiçek alın, simit alın, ekonomiye can verin' gibi komik çağrılarla tüketiciler hemen koşa koşa bakkala, mağazalara mı saldıracak? Aman ne güzel, bir tane ekmek, simit alayım da ekonomiye katkım olsun. Ya da 'Kıyıda köşede birikmiş üçbeş kuruş param var. Hemen gidip yeni bir televizyon, buzdolabı alayım.'
Türkiye'nin kriz sürecinden çıkıp normalleşme sürecine girmesinin anahtarı tüketicide değil, üretici, sanayici, işveren, patron kısacası; reel sektörün elinde. Tüketicinin daha fazla tüketmesi veya varsa kıyıda köşede birikimleriyle ötelediği ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için öncelikle gelir güvencesi olmalı. Yarına 'işten atılma kaygısıyla' değil, güvenle bakabilmeli.
Benim şöyle bir önerim var. Bu kampanyanın ikinci versiyonu olarak tüketicileri değil, üreticileri hedefleyen bir kampanya yapılsın. Türkiye'de faaliyet gösteren her şirket büyüklüğüyle orantılı en az 5-10 kişi arasında eleman alsın. Dolayısıyla iş sahibi olan her birey de, gelir güvencesine kavuştuğu için harcamalarını daha rahat yapabilir. Bu da sonunda dönüp dolaşıp üretime artı kapasite olarak yansır.
Tabii bu noktada hükümetin de elini taşın altına koyması gerekiyor. Hem uzun zamandır açıklanması beklenen orta vadeli programla piyasalara güven vermeli, hem de vergisel teşviklerle istihdamı teşvik etmeli.

2 yorum:

Sibelbek dedi ki...

reklamları görünce gözlerime inanamadım... dalga geçiyorlar resmen bizimle diye düşündüm... çok sinir bozucu!

finans caddesi dedi ki...

Aynen öyle... Tam bir komedi!