Reel sektör bankaları kredi kullandırmadıkları ve yüksek faizler nedeniyle 'insafsızlıkla' suçlarken, Bankalar Birliği Finansal Yeniden Yapılandırma Grubu Başkanı ve Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Adnan Memiş, bu eleştirileri 'avam bir bakış açısı' olarak değerlendirdi. Tepkisini "Bankacılık bu oklara maruz kaldığı kadar kötü insanlar tarafından yönetilmiyor. Bu insanlar da bu ülkenin vatandaşları. Bu ülkenin nüfus cüzdanına sahip" şeklinde dile getiren Memiş, "Bana teslim edilen kaynakları kullandırıyorum. Kaynak benim babamın kaynağı değil. Bugünü kurtarmak adına aslında geri dönüşme kabiliyeti olmayan bir krediyi yüzdürmeye çalışmak çok tehlikeli bir hadise. Gerekirse neşteri vuracaksın. Herkese mavi boncuk dağıtamayız" dedi.Adnan Memiş, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizin ardından ağır borç yükü altına giren büyük şirketleri kurtarmak için hayata geçirilen İstanbul Yaklaşımı, ardından KOBİ'lere yönelik Anadolu Yaklaşımı'nda yeniden yapılandırmaya katılan bankaların başkanlığını üstlendi. Yeniden yapılandırma programları ve ilave kredi destekleriyle son 8 yılda çok sayıda şirketi kurtardıklarını anlatan Memiş, reel sektörün sorunlarına gerekli duyarlılığı göstermelerine rağmen bankalara yöneltilen eleştirileri 'işin psikolojik boyutu' olarak yorumladı. Memiş, AKŞAM'a yaptığı açıklamada, şu mesajları verdi:
GÜCE KARŞI DURUŞ VAR
Bankalar bulundukları her ortamda bir güç odağı halinde. Paranın gücünü temsil eder. Dolayısıyla güç ise kendisini güçsüz olarak hisseden insanlar tarafından her zaman bir eleştiri konusu olmuştur. Güce karşı bir duruş vardır. Bu avam bir bakış açısıdır. Bankalar yıllardır kendi arkadaşlarıma da aynı şeyi söylüyorum. Karşınızdaki müşteri ile görüşürken arkanızda bir bankanın gücü var üzerine kurulu bir dünya yaratmayın. Daima kendinizi bir an için karşı tarafın yerine koyun. Konuşmanızı bu zemin üzerine kurun. Ben bunu yıllardır söylüyorum.
MÜŞTERİNİN MORALİNE BAKARIZ
Garanti Bankası olarak hem bireysel hem ticari bankacılık tarafında borcunu ödemekte zorlanan müşterilerimize uygun çözümler geliştirdik. Önümüze gelen dosyaya ilk reaksiyonumuz hemen hukuk takibi olmaz. Önce müşterimizi anlamaya çalışırız. Karşımızdaki kişinin, firmanın moral yapısını anlamaya çalışırız. Onun ahlaki yapısı, bu işlerin altından kalkıp kalkmak istemediği birinci sorgulamamızdır. İkinci sorgulamamız bir işin mevcut kendi işindeki rekabet ortamı içerisinde sürdürülebilme imkanı varmıdır, yok mudur? Gerisi işin oldukça zor ve imkansız olmayan tarafıdır. Çok grifttir. Birinin o yumağı ele alıp ben çözüyorum demesine ihtiyaç var. O yumağı çözdüğünüz zaman keyfine doyum olmuyor.
Anadolu Yaklaşımı gereksizdi
Anadolu Yaklaşımı'nda çalışma grubunun başkanıydım. Aslında o tarihte böyle bir ihtiyaç yoktu, gerek yoktu. Biz bunu çok ifade ettik. Kendi üyelerimizin hepsine sorduk. Böyle bir ihtiyaç duyuyor musunuz diye. Kamu bankaları dahil hiçbir banka buna ihtayaç var demedi. Biz bunu çok dillendirdik ama illa ki yapalım dendi. Yeterli talep gelmeyeceğini söyledik.
Reel sektör temsilcileri daha vizyonel olmalı
Bankacılık sektörü eleştiri oklarına maruz kaldığı kadar kötü insanlar tarafından yönetilmiyor. Bu insanlar da bu ülkenin vatandaşları. Bu ülkenin nüfus cüzdanına sahip. Tehlikeli bulduğum nokta; sokaktaki vatandaş bunu böyle düşünüyor olabilir. Ama muhtelif sektörleri temsil eden kişi ve kuruluşların daha seviyeli bir bakış açısına sahip olması lazım. Daha farklı açıdan bakıp daha vizyonel olması lazım. Şimdi bunları görmeden hep sürekli seçimli çalışan sistemler içerisinde tabana mavi boncuklarla yaklaşıldığı zaman iyi çözümler gelmiyor. Bu işlerden sorumlu bir bankacı olarak arzu ederdim ki, bütün bu süreçler içerisinde son 7-8 yıl içinde bankacılık o kadar kapsamlı ve radikal bir değişime tabi olurken, keşke reel sektörde de aynı şekilde bir değişim yaşanabilseydi. O zaman daha az sorunla mücadele etmek zorunda kalırdık.
Faizlere risk primini yansıtmak zorundayız
Bankaları kredi verme iştahından uzaklaştırdığınız bir ortam düşünün. Hem piyasalarda yaşanan kriz, hem kur, hem faiz riski. Aklınıza gelebilecek bütün risklerin at koşturduğu bir ortam var. Bu ortamda siz kredi kararı vereceksiniz. Dışardan bakıldığı kadar kolay bir karar değil. Çünkü baktığınız zaman yasal düzenlemeler gerçekten kredi kararı veren insanların ensesinde çok ciddi boza pişiren, onları ciddi şekilde düşünmeye sevkeden ve böyle de olması gereken belli ölçüde ama dozajı kaçmış bir şekilde. Öyle olunca doğal olarak bunun risk primini yansıtmak durumundasınız. Mevduat faizleri evet düşüyor. Kredi faizlerinin aynı hızla düşmemesi çok doğal. Bu bir geçiş dönemi, aynen süregitmesi de olası değil.
'Vay bu sektör çok kazanıyor' demedik
'Bankaların çok kar ettiği' söyleniyor. Şu anda regülatör diyor ki, 'Kazandığın parayı dağıtamazsın. Bünyende tutacaksın.' Benim bünyem kuvvetliyse bunun Türkiye'ye faydası var. İçerdeki paranın varlığı o bankanın kendi bünyesini kuvvetlendirdiği için aslında sistemi kuvvetlendiriyor. Yani bunu eleştiren insanların tam aksine bir savla gelmeleri lazım. "Çok para kazanıyorsunuz kardeşim!" Bugüne kadar tek bir bankacının dönüp de herhangi bir sektördeki kuruluş için 'Vay bu sektör çok para kazanıyor' demesi duyulmuş bir şey mi? Arzumuz, bütün sektörler çok para kazansın.
Ayfer ARSLAN-AKŞAM GAZETESİ
2 Ağustos 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder