Krizde bir yandan kredi vermek yerine parayı Hazine bonosuna yatırıp yüksek karlar elde ettikleri için eleştirilen, bir yandan ABD'de mortgage krizinin sorumlusu bankalara getirilen benzeri düzenlemelerle karşı karşıya kalan Türk bankacılık sektörü bu gelişmelerden oldukça rahatsız. Türkiye'nin önde gelen özel bankalarından biri olan Yapı Kredi Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın, sektöre yöneltilen eleştiriler konusunda sessizliğini bozarak, "Türk bankacılığı bu krizden kamudan yardım almamış 3 ülkeden biri. Türkiye'de işini doğru yapan bir sistem var. Türk bankalarına saygı duymak, takdir etmek gerekir" dedi.
Açıkalın, özel bankaların reel sektöre kredi kullandırmadığına ilişkin eleştirilere tepkisini ise, "Bankalar kredi vermedi de ne yaptı? Hazine'yi fonladı, para yine ekonomide kaldı. Alıp yurtdışına park etmedi" sözleriyle dile getirdi.
Genel müdürlük koltuğuna oturduktan sonra ilk röportajını AKŞAM'a veren Yapı Kredi Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın ile sektörün gündemindeki konuları, beklentilerini ve Yapı Kredi'nin hedeflerini konuştuk
-2010 yılında Türkiye ekonomisinde ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz?
2009 Türkiye ekonomisi için kolay bir yıl değildi. Henüz son çeyrek rakamı belli olmamakla birlikte ekonomi yüzde 5.5 daraldı. Ekonominin daralması özellikle Türkiye gibi hem genç nüfusu olan, hem de bir takım dinamiklere sahip, büyümeye ihtiyacı olan ülkelerde ciddi hasarlar yaratıyor. 2010'a baktığımızda Türkiye için değişik büyüme tahminleri var. OECD Türkiye yüzde 3.75 büyüyecek diyor. Biz biraz daha iyimseriz. Yüzde 4-4.5 büyümeyi öngörüyoruz.
-Türk bankacılık sektörüne ilişkin beklentileriniz neler?
2010, bankacılıkta genelde hemen hemen herkes için ciddi bir şube açma ve satış prodüktivitesini artırma yılı olacak. Sürdürülebilir banka-müşteri ilişkisi daha yoğun gündeme gelecek. 2009'un 3. çeyreğinin sonuna kadar hemen hemen bütün kalemlerde azalan kredi kullandırımı, son çeyrekte bütün kalemlerde artış olarak kendini gösteriyor. 2010 yılına baktığımızda sektördeki bankaların her birinin çok ciddi büyüme ve pazardan pay kapma hedefleri var. Tabii bunun olabilmesi için öncelikle kredinin talep tarafının sağlanması gerekiyor. Ekonominin canlanması, çarkın işlemesi, insanların para harcamaya başlaması, sektörlerin istihdam yaratması lazım.
BAHARDA POZİTİF SİNYALLER GELİR
-Ekonomide çarklar ne zaman dönmeye başlar?
Tahmin ediyorum; bahar aylarından sonra veya yaza doğru bir parça daha büyüme konusunda pozitif sinyaller alacağız. Aktif kalitesi olarak baktığınızda sektör geçen yıl ciddi hasar gördü. Özellikle küçük işletmelerde yüzde 3'lerden yüzde 7.6'lara gelen problemli kredi sözkonusu. Kredi kartlarında da benzer sıkıntı var. Yalnız 2009'un son çeyreğinden sonra kötü kredi akımının durduğunu, yavaşladığını gördük.
KÖRÜKÖRÜNE REKABETE DİKKAT!
-Bu yıl bankacılık sektöründe gördüğünüz en önemli riskler neler?
2009 yılında kötü kredi, sektörün hakikaten canını yaktı. Merkez Bankası faiz indirimlerinden gelen bir karlılık vardı. Bir taraftan da bankaların maliyet kontrollerini iyi yapmalarından dolayı karlılık desteklendi. Ama bu sene çok hızlı azalan faiz marjları görüyoruz. Ve özelikle kamunun borçlanma ihtiyacına bağlı olarak kredilerde büyüme ve pazar payı kapma kaygısı ile bir takım yanlış fiyatlamalar olması riski sözkonusu. Şu anda Merkez Bankası overnight faizleri yüzde 6.5 civarında. Merkez Bankası'nın açıklamalarına baktığımızda yıl sonuna doğru bir takım faiz artışlarının gündeme geleceğini görüyoruz. Bilançoda aslında krizde bankacılık sisteminin karlılığının lehine işleyen vade uyumsuzluğu bu tip ortamlarda özellikle dar faiz marjıyla bir takım kredi aktifleri yaratılırsa, faizlerin yükseldiği ortamda aleyhe işleyebilir. Dolayısıyla bu yıl bankaların ona çok dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bankasıyla yoğun ilişki yaşayan daha ucuz kredi kullanabilecek
-Sürdürülebilir banka-müşteri ilişkisi için neler yapacaksınız?
Önceki dönemde yüksek faiz ortamında banka-müşteri ilişkisinde 'kazan-kazan' diye tabir ettiğimiz yöntemden veya ortak paydadan uzak bir takım şeyler görülebiliyordu. Dolayısıyla faizlerin bir parça daha oturması ve ekonomik stabilitenin yerleşmesiyle artık banka-müşteri ilişkisinin kısa vadeli değil, daha orta ve uzun vadeli bir perspestife kaydığını göreceğiz. Yüksek faiz döneminde mevduat çok ağırlıklı bir üründü. Ve faizler iki puan oynasa, o mevduatın getirisi müşterinin kararlarını etkileyebiliyordu. Şimdi faizler belirli bir noktaya geldi. Dolayısıyla artık bir parça daha mevduat dışı ürünlerin banka ile müşteri arasında konuşulabildiği bir ortama doğru gidiyoruz. İşte, fon yönetimi, portföy yönetimi... Bu tip ürünler daha sürdürülebilir ilişkiyi sağlayacak. İkincisi; önümüzdeki dönemde artık 'Kredi kimde ucuz? Oradan kullanayım. Mevduat nerede pahalı? Oraya yatırayım'yaklaşımı yerine, belki bütün ürünlerin ilişkinin yoğunluğuna ve karlılığına bağlı olarak fiyatlandığı bir ortama doğru gideceğiz. Ürün bazında değil, ilişki bazında değerlendirme öne çıkacak.
Kuşkulu bilançoya kredi veremeyiz
-Kriz sürecinde bankaların reel sektöre kredi kullandırmadığına yönelik eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçen seneki ilk çeyrek büyümesine bakarsanız; Türkiye ekonomisinin yüzde 14.6 küçüldüğünü görüyorsunuz. Bu 2. Dünya Savaşı'ndan beri Türkiye ekonomisinin gördüğü en ağır küçülme. Geçen sene hasar görmüş, yüzde 5.5 küçülmüş bir ekonomiden bahsediyoruz. İkincisi; aslında krediler bazında sektör genelinde yüzde 6.9'luk bir büyüme sözkonusu. Küçülen bir ekonomide firmaların birbirlerinden vadeli çekleri alma-almama kararı verilen bir ekonomide, bankaların kredi kullandırmadığından bahsediliyor. Uluslar arası bankacılık prensipleri gereği bankaların kredi verebilmesi için bir takım kriterler araması gerekir. Bunlar nedir? Sağlam bir bilanço, sağlam bir teminat ve sağlam bir moralitedir. Kriz döneminde bunlarda ciddi bir erozyon oldu. Bizim bankacılar olarak görevimiz; mevduat sahibinin parasını sağ salim geri vermek. Dolayısıyla herhangi bir şekilde geri dönmesi kuşkulu bir parayı, o kuşkulu bilançoya vermek gibi bir misyonumuz yok. Bankalar bir sermayedar gibi değil, bir kreditör gibi yaklaşırlar. Sermayedarın aldığı riskler ile kreditörün aldığı riskler aynı değildir. Ben aslında Türk bankacılığında da genele yayılan bir negatif yaklaşım eğilim olduğunu düşünmüyorum. Münferit olaylardan yola çıkarak bazı eleştiriler olması, sektörü üzüyor.
Ekonomi canlandıkça kredi talebi de artacak
-Kredi talebinde bir canlanma var mı?
Henüz yok. Bu ekonominin hareketi ile alakalı. Kredi vermek bizim temel işlevlerimizden birisi. 'Bankalar kredi vermedi' deniyor. Peki, bankalar kredi vermedi de, ne yaptı parayı? Gitti hazine bonosu aldı. Türk Hazinesi'ni fonladı. Bankalar parayı alıp da yurtdışına park etmedi. Hazine'nin borçlanmasına ciddi destek oldular. Kısacası; o para yine ekonomide kaldı. Dolayısıyla sadece bilançonun tek bir kalemi değil, bir parça daha makro görerek o eleştirileri yapmak herkes açısından daha doğru analizleri sağlayacak.
2010'da 60 şube açıp 1200 personel alacak
-Yapı Kredi 2010 yılında neler yapacak?
2007 ortası ile 2008 sonu arasında yaklaşık 240 tane şube açtık. 240 şube Türkiye'de orta boy bir banka demek. Ondan sonra 2008 yılının son çeyreğinden sonra şube açılışlarını biraz askıya aldık. 2009 yılının son çeyreğinde de tekrar şubeleşmeye devam ederek 7 tane daha yeni şube açtık. 2010 yılında 60 tane daha yeni şube açacağız. Açılan ve mevcut şubelerdeki müşteri sayısını artırmak ve aynı zamanda o müşterinin ilişki seviyesini yükseltmek gibi bir hedefimiz var. Türk bankacılık sisteminin bu yıl kredi tarafında yüzde 15 civarında büyüyeceğini tahmin ediyoruz. Bizim de kredilerde yüzde 18-20 arasında büyüme hedefimiz var. Mevduat tarafında sektör yüzde 9, Yapı Kredi de yüzde 12-15 oranında büyüyecek. Tabii bu sene büyüme açısından kolay bir yıl olmayacak. Fakat Yapı Kredi'nin hedefleri bu yıl hem ülkeden hem de sektör ortalamasından daha yukarıda bir büyümeyi yakalamak.
-Kaç personel alacaksınız?
Bir şubeyi 6 ile 8 kişi arasında açıyoruz. Yaklaşık bin ile bin 200 yeni personel alacağız.
-Kredilerde hangi alanlarda rekabet yoğunlaşacak?
Bir kere geçen yıldan gelen ertelenmiş bir talep nedeniyle her alanda bir büyüme olacak. İkincisi; bu büyümenin ağırlığı perakende tarafta olacak. Kurumsal bankacılık tarafında ise bir takım enerji projelerinde, altyapı ve gayrimenkul geliştirme projelerinde hareket var.
Güvenilir banka algısı Yapı Kredi'yi öne çıkarıyor
-Perakende bankacılıkta yeni projeleriniz var mı?
Tarihi olarak bu segmentlerde Yapı Kredi olarak çok güçlüyüz. Kredi kartlarında 18 yıldır pazar lideriyiz. 2010'da hem kart, hem de üye işyeri hacminde pazar lideriyiz. Bu da hem tüketicinin hayatında, hem de üye işyerlerinin hayatında önemli bir yerimiz olduğunu gösteriyor. Kriz sırasındaki yaklaşımız; musterilerimizi tereddütsüz destekleme şeklinde oldu.. 850 şubelik ağımızın 760'ı zaten tamamen perakende müşteriye yönelik. Önümüzdeki dönemde rekabet tablosunda çok avantajlı yerde olduğumuzu düşünüyoruz. Herhangi bir segmentte zikzak yapmamış bir banka olmamız; bizi önümüzdeki dönemde hem bankada çalışanların müşteriye yaklaşımı, hem de müşterilerin gözündeki Yapı Kredi algısı, Yapı Kredi'nin güvenilir banka olması açısından ciddi biçimde öne çıkarıyor.
Şube harçları sürpriz oldu
-Şube harçlarına ilişkin düzenlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şube harcı bizim için de sürpriz oldu. Bu döneme has geçici bir uygulama olduğunu düşünüyorduk. Fakat yapılan açıklamalardan kalıcı olduğu anlaşılıyor. Elbette bir takım vergiler, harçlar konulabilir. Ama nihayetinde Türk bankacılık sektörü krizde hakikaten başarılı bir sınav verdi. Başarılı sınavı hem sermayedarı, hem çalışanı hem düzenleyicisi ile verdi. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar sürprizlerden arınmış bir çalışma ortamı sağlamak bence sistemin ileri dönük başarı iştahını veya motivasyonunu da artıracak.
-Türk bankacılık sisteminde 'Şişman kedi' var mı?
Krizde yardım alan banka var mı? Yok. Türk bankacılık sistemi dünyada kamudan yardım almamış 3 ülkeden biri. Diğerleri Brezilya ve Çin. Dolayısıyla Türkiye'yi bu tip şeylerle kıyaslamak çok adil değil. Türkiye'de işini doğru yapan, doğru yönetilen, doğru regüle edilen bir sistem var. Öncelikle bu sisteme saygı duymak, takdir etmek gerekir. Bu tip düzenlemeler sürpriz oldukça, hakikaten yatırımcı için de çalışan için de düzenleyen için de çok kolay olmayacak.
Ekonomimiz derinleşti, siyasetten etkilenmiyor
-Siyasetteki tansiyonun yüksek olmasına rağmen piyasaların etkilenmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2002 yılından itibaren gelen bir şey. Çok sağlıklı bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Ekonominin 2001 yılına kıyasla derinliğinin arttığını düşünüyorum. Çok ciddi dalgalanmalar çok sığ ekonomilerde, daha spekülasyona açık ekonomilerde sözkonusu olur. Regülatörlerin iyi çalıştığını düşünüyorum. Gerek Merkez Bankası, gerek BDDK gerek SPK'nin iyi ve doğru çalıştığını düşünüyorum. O noktadan hareketle ekonominin bir parça daha derinleşmesi; tabii ki kendi mekanizmalarını işletmeye başlattı diye düşünüyorum.
IMF'den gelecek para eskisi kadar şart değil
-IMF anlaşmasına ilişkin beklentiniz nedir?
IMF anlaşması biraz uzadı. Belki de uzamasının IMF anlaşmasının bir şart olmaktan çıkması gibi bir sonuç doğurdu. 45 milyar dolar cari açık beklentisi ile girdiğimiz 2009 yılını yaklaşık 13-14 milyar dolarlık açıkla kapattık. Yaşananlar IMF'den gelecek paranın hakikaten eskisi gibi şart olmadığını sonucunu doğurdu. IMF anlaşması ve oradan gelecek kredi Türkiye'nin büyümesine pozitif katkıda bulunacaksa; ciddi biçimde değerlendirilmesi gerekir.
Faizler, bu yıl 125 baz puan artar
-Yıl sonu dolar, faiz, borsa, büyüme hızı ve enflasyon tahmininiz nedir?
Euro-dolar paritesi son gelişmeler ışığında dolar lehine seyredecek gibi gözüküyor. 2010 yılında faiz oranlarında ise makro senaryoda 125 baz puan faiz artırımı var. Büyüme tarafında 2010 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 4-4.5 büyüyeceğini düşünüyoruz. Enflasyon beklentimiz ise 6.8 civarında
Türkiye'de yaşıyoruz, paramın tamamı TL'de
-Yatırımcı parasını nereye yatırsın?
Şahsi kanaatim Türk Lirası. Önümüzdeki dönemde Hazine bonosu olarak değerlendirebilir. Mevduat olarak değerlendirebilir. Portföy yönetimi olarak değerlendirebilir. TL ağırlıklı bir portföy oluşturmalarını öneriyorum.
-Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim paramın tamamı Türk Lirasında. Türkiye'de yaşıyoruz.
Fenerliyim ama UEFA'da Galatasaray forması giydim!
-Hangi takımı tutuyorsunuz?
Fenerbahçe
-Bu yıl kim şampiyon olur?
Belli olmaz. Falcılığa girer. Fenerbahçe birkaç kere avucunun içinden kaçırdığı için açıkçası o konuda tahminde bulunamıyorum.
-Yönetim Kurulu Başkanı Galatasaraylı, aranızda çatışma çıkmıyor mu?
Hayır ben Fenerbahçeliyim ama Galatasaray'ın UEFA finaline Kopenhag'a gittim. Seve seve de Galatasaray formasını giyip tezahürat yaptım!
Ayfer ARSLAN
1 Mart 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder