Vakıfbank'ın Genel Müdürlük koltuğuna geçtiğimiz haftalarda yapılan Genel Kurul sonucunda Türkiye İş Bankası Balmumcu Şube Müdürü Süleyman Kalkan oturdu. Aslına bakarsanız tam bir başarı hikayesi gibi görünüyor. İş Bankası'nın çeşitli bölümlerinde geçen 30 yılı aşkın bir deneyimin ardından emekli olup sonra da Türkiye'nin en büyük 6. bankası olan Vakıfbank'ın Genel Müdürlük koltuğuna oturmak öyle pek sıradan bir olay değil.
Bu başarının perde arkasında başka ilişkilerin de olduğuna dair söylentiler (Başbakan'a yakın olduğu ve eşinin kapalı olduğu dedikoduları) dolaşsa da, bu sonucu değiştirmiyor. Haliyle bu atama haberi bugüne kadar eşine pek ender rastlandığı için biz basın mensuplarını bir hayli heyecanlandırdı. Bu atamanın üzerinden henüz bir hafta geçmeden yeni genel müdürün 24 Mart Çarşamba Günü İstanbul'da Les Ottomans Otel'de düzenlenen sendikasyon törenine katılacağı haberi ise doğal olarak bu heyecanımızı daha da artırdı. En azından kendisi ile ayak üstü bir röportaj yapma imkanımız olmasa bile tanışma fırsatını bulacaktık.
Herkes bu gizli amaçla (sendikasyon töreni bahane!) otele gelmişti. Toplantının sonunda Süleyman Kalkan'ı yanına gitiğimizde ise beklemediğimiz bir süprizle karşılaştık. Vakıfbank'ın PR şirketi Accord İletişim'in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu söylenen bir bayan ve diğer yardımcıları, "Arkadaşlar daha sonra İstanbul'da bir tanışma toplantısı yapacağız" diyerek önümüzü kesti.
Bir kere yaklaşık 20 yıllık meslek hayatımda ben böyle bir terbiyesizlik görmedim. Süleyman Kalkan, yüzümüze bile bakmadan direkt PR'cısının gözlerinin içine bakarak adeta 'Aman beni bunların elinden kurtar" yüz ifadesiyle elimizi sıkma nezaketini bile göstermedi. Hadi elimizi sıkmasını bir kenara bırakalım, hani "Toplantımıza hoş geldiniz. Daha çok yeniyim. Daha sonra geniş bir zamanda konuşuruz veya en azından 'Nasılsınız' veya 'Merhaba'" gibi klasik nezaket cümlelerini bile kuramadı.
Tabii, yapılan kabalıklar bununla bitmedi. Yaklaşık yarım saatlik ve sadece bir bültenle geçiştirilebilecek bir toplantı için kilometrelerce mesafeden geldiğimiz otelde, kokteyl bölümünün de basın mensuplarına kapalı olduğu söylendi.
İşin özeti; "Alın bülteni, hadi güle güle!" şeklinde köpek muamelesi yapıldı. Bütün bunlar işi basınla ilişkileri iyi bir şekilde organize etmek olan ama tam tersine basınla haber kaynaklarının arasına set çeken PR'cıların marifeti! Aslına bakarsanız PR terörü sadece kamu kurumlarına haz değil, özel kuruluşlarda da zaman zaman karşımıza çıkıyor. Ondan sonra da "Kurumsal Yönetişim" veya "Şeffaflık" gibi içi boş kavramlardan bahsediliyor.
"Bir basın mensubunun elini sıkıp merhaba demekten çekinen veya PR'cısından medet uman bir yönetici nasıl şeffaflığı sağlayacak?" doğrusu, çok merak ediyorum!
28 Mart 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder