1 Şubat 2010 Pazartesi

IMF ANLAŞMASINININ ETKİSİ ABARTILIYOR

"IMF anlaşması imzalandı, imzalanmadı" tartışmaları yaklaşık bir yıldır sürerken, Yapı Kredi Yatırım Genel Müdürü Ahmet Yıldırım, bu anlaşmanın ve paketin etkisinin abartıldığını düşünüyor. Türkiye'nin IMF'den gelecek yardım olmaksızın da yoluna devam edebileceğini belirten Yıldırım, "14-15 milyar dolarlık iki yıl vadeli bir kredi paketinden konuşuluyor. 2001 senesinde olsa idik bu rakamın marjinal faydası, etkisi çok daha büyük olurdu. Ama Türkiye bugün çok daha büyük bir ekonomik ölçeğe sahip bir ülke ve makro ekonomik yapısallarının sağlamlığı açısından da kendini ıspatlamış bir ülke. Bu sebeplerden bu anlaşmanın ve paketin etkisinin abartıldığını düşünüyorum" dedi.
Yapı Kredi Yatırım Genel Müdürü Ahmet Yıldırım ile piyasaları ve ekonomi gündemindeki konuları konuştuk.
-Küresel krizin hangi evresindeyiz?
Bence dünya krizi iyi yönetti. Çok ciddi parasal genişleme ile hızlı ve etkili bir müdahele yaptılar.. ABD'de işsizlik tarafında iyileşme var. Eğer Avrupa ve ABD'de tekrar istihdam artarsa krizi aştığımızı söyleyebiliriz. Eksi bir süreçten beklentinin iyi olduğu bir durgunluk dönemine giriyoruz. Krizi aştık diyebiliriz. Ama anlık gelişmeler ataklar olabiliyor. Türkiye'de biraz daha hızlı görmeyi umut ediyoruz. Ancak Türkiye'deki sıkıntımız politik risk

-Kriz bireylerin yatırım tercihlerini nasıl etkiledi?
Türkiye'de faizler her zaman yüksek olduğu için tasarruf sahipleri mevduat, repo yapıyordu veya hazine bonosu alıyordu. Şimdi ise faizler çok düşük olduğu için hisse senedine ilgi arttı. Eskiden 100 bin lira yılda 25-30 bin lira getiri sağlarken, şimdi sadece 8-9 bin lira faiz kazancı sağlıyor. Türkiye'de enflasyon ciddi bir şekilde aşağıya geldi ve buralarda kalmasını da bekliyoruz. Türkiye'de sermaye piyasaları için en önemli şey piyasaların derinleşmesi. Bunu sağlamak için hisse senedi piyasasında tabana yayılan bir ilgi ve bunun için de daha çok halka açık şirket ve daha çok halka arz olması lazım. Piyasaların daha transparan, daha görünür olması lazım. Hedefimiz küçük yatırımcıları sermaye piyasalarına çekmek. Bunun için yeni iş modellerimiz ve kampanyalarımızı bu sene içerisinde hayata geçiriyoruz.

-Borsaya geçen yıl kaç yeni bireysel yatırımcı girdi?
Rakam vermek zor ama piyasalardaki işlem hacminin yüzde 60-70'ı belli bir müşteri kitlesinin elinde. İşlem hacmini çoğunu yapan ve gün içi al-sat işlemleri ile para kazanmayı hedefleyen oyuncular ağırlıkta. Küçük yatırımcıların ağırlığı az. 2010 yılında düşük faiz ortamında bireysel küçük yatırımcılar piyasaya daha fazla girecek. Toplam işlem hacmindeki ağırlığı artacak.

-Bu yıl ne kadarlık bir artış öngörüyorsunuz?
Büyüme olduğu ve insanların gelirleri arttığı müddetçe hisse senetlerine yatırımda artış olacak. Ama en önemlisi faizlerin düşmesi. Faizlerin düşük olduğu ortamda kişilerin servetlerinden hisse senedi için ayırdıkları oran daha yüksek olacak. Enflasyonun (faizlerin) düşük seyrettiği gelişmiş ülkelerde bu oran 25'lerin üzerinde iken Türkiye'de bu oran 2008'de yüzde 3.9, 2009'da ise yüzde 6.8 olması bekleniyor. Yapı Kredi Yatırım olarak bakacak olursak geçen sene altıncı aydan sonra bireysel yatırımcı sayısında yüzde 10 civarında bir artış gözledik.

ENDEKS YILSONU %10-15 DÜŞER
-Şu anda borsada alım için zaman uygun mu?
IMKB 2009 senesinde dolar bazında yüzde 102 oranında arttı. Bu artış diğer gelişmekte olan ülke borsaları endeksinin artışının yüzde 30 üzerinde. Bugünler uzun süreden beri konuşulan, gereğinden fazla büyütülen ve bir kaç defa satın alınan bir IMF anlaşmasının da gündemde olduğu bir dönem. Türkiye'nin notlarındaki artış beklentileri de İMKB'ye destek veriyor. Ancak bir kar realizasyonu çok olası. Dünya'daki; özellikle Amerika ve İngiltere'deki büyüme, istihdamdaki iyileşme ve buna bağlı faiz artışı beklentisi yılın ikinci çeyreğinden itibaren borsaları baskı altına sokabilir. Türkiye'de de Merkez Bankası faiz indirimlerini durdurdu. Bu durumda bundan sonraki hareket bir artırım olacaktır beklentisi mevcut. Faizlerin çok olmasa da artacağı bir ortamda borsalarda bir mikta düşüş yaşayabiliriz. Ben sene sonunda endeksi bugünkü seviyesinin yüzde 10-15 altında bekliyorum. Ancak sektör ve şirket bazında mutlaka yatırım yapılabilecek senetler var.

ENERJİ, GAYRİMENKUL, ÇİMENTO GÖZDE
-Hangi sektörlerde getiri potansiyeli yüksek?
Enerji, gayrimenkul, çimento ve mali sektör. Bankaların 2010 senesi içerisnde karlılığı azalsa da sektör olarak IMKB'nin yüzde 40'ını oluşturdukalrı için portföylerdeki önemlerini koruyacaklardır.

-Halka arzlara ilişkin beklentileriniz?
2010 yılındaki büyük halka arzlar daha çok kamudan geliyor . Halkbankası, Türk Telekom ve enerji ile ilgili halka arzlar bekliyoruz. Gayrimenkul yatırım ortaklıklarında da halka arzlar olacak ama bunlar kendilerine tanınan süreler bittiği için zorunlu olarak olacak arzlar. Bunlarda da yüzde 49 halka açılma zorunluluğu vardı ama yüzde 25'e indirildi. SPK halka arzları desteklemek büyük bir gayret gösteriyor ve başvuru süreçlerini de hızlandırıyor. Bu çabalar halka arz piyasasına kesinlikle bir ivme kazandıracaktır. Peşinde koştuğumuz daha büyük ölçekli özel sektör şirketlerinin halka arzları için ortamın daha elverişli ve belirgin olmasını bekleyebiliriz diye düşünüyorum.

KRİZE BAĞIŞIKLIK KAZANDIK
-Özelleştirme hedefi tutar mı?
Özelleştirme İdaresi'nin 10 milyar dolarlık hedefi ulaşılabilir bir hedef. Türkiye'nin ratinginin arttığı bir ortamda buna ulaşılabileceğini düşünüyorum. Türkiye, 2009 yılında ekonomi ders kitaplarında yazan şekilde hareket etti. Daha önce tecrübe ettiğimiz krizlerde hem faizler artardı, hem Türk Lirası'nın değeri düşerdi. Herkes panik halinde döviz alırdı. 2009 yılında Türkiye bankacılık sektörüne yardım yapmayan (fon sağlamayan) üç ülkeden bir tanesi. Diğerleri Brezilya ve Çin. Bankalara sermaye koymayı bırakın, mevduat güvencesini artırmadık. 2001 krizinden sonra Türkiye'nin bankacılık sektörünün sermaye yapısı çok güçlendi; yabancı sermaye girişi oldu. Türkiye'yi krize bağışık kılan diğer bir özelliği de kredi/mevduat oranının yüzde 80'ler gibi düşük bir seviyede seyrediyor olması. Krizin yaşandığı ülkelerde bu oran yüzde 150 ler seviyesinde. Türk insanı büyük kredi taşımıyor. CDS'lere bakacak olursak Yunanistan'ın CDS'i 280, Rusya'nın 225, Türkiye'nin 175. CDS bir sigortadır, o ülkenin riskini aldığınız zaman ödeyeceğiniz sigorta primi olarak düşünebiliriz. Türkiye investment grade'e giden bir yolculukta. Diğer investment grade olan Macaristan, Yunanistan, Kazakistan gibi ülkelerin krizdeki performansları ile karşılaştırdığımızda Türkiye'nin rüşdünü ispatladığını görüyoruz. Derecelendirme kuruluşları tarafından uğradığımız haksızlığın hızla telafi edildiği bir ortamda yatırım yapılabilir derecesi (investment grade) alma yolunda ilerliyoruz.

-Peki bu durum yabancı sermaye girişini artırır mı?
Uluslararası sermaye, faizlerin çok düşük seyrettiği ve likiditenin olduğu ortamda büyüme hikayesi olan, krizde iyi performans göstermiş, riski nispeten az olan ülkelere gidecektir. 2010 yılında uluslararası yatırımların Türkiye'yi tercih etmesi çok olasıdır.

BÜTÇEYİ DİSİPLİNE EDER
-Bu kadar yerden döviz akışı olacaksa IMF'e gerek yok o zaman...
IMF görüşmeleri bir yıldır sürüyor. IMF anlaşmasının olmasını isteriz ve böyle bir anlaşmanın bütçe disiplinine faydası olacağını düşünüyorum. Ancak Türkiye IMF'den gelecek yardım olmaksızın da yoluna çok rahatlıkla devam eder. 14-15 milyar dolarlık iki yıl vadeli bir kredi paketinden konuşuluyor. 2001 senesinde olsa idik bu rakamın marjinal faydası, etkisi çok daha büyük olurdu. Ama Türkiye bugün çok daha büyük bir ekonomik ölçeğe sahip bir ülke ve makro ekonomik yapısallarının sağlamlığı açısından da kendini ıspatlamış bir ülke. Bu sebeplerden bu anlaşmanın ve paketin etkisinin abartıldığını düşünüyorum.

-IMF'den gelecek para Türkiye'yi daha hızlı büyütür mü?
Para almak her zaman güzel bir şey; özellikle de maliyeti çok düşük ise. Bu kaynağı efektif olarak kullanabilirsiniz. Ama Türkiye ekonomisi ölçeğinde 14-15 milyar dolarlık bir kaynağa dayanan büyüme hesapları yapmak küçük düşünmek olur. Türkiye'nin borcunu çevirmesinde sıkıntısı yok.

-Varlık Barışı'ndan gelecek 47 milyar lira döviz kuru üzerinde baskı yapar mı?
Varlık barışından döviz olarak gelen miktarın bozulup bozulmayacağını bilemiyoruz. Bundan bağımsız olarak Türk Lirası'nın değerinin arz talep olarak bir dengede olduğunu düşünüyoruz. Yıl sonunda dolar kuru 1.50 seviyesinde gerçekleşmesini öngörüyoruz. TL çok değerlenirse Merkez Bankasının yine alım ihaleleri yapmasını bekleriz.

-Yıl sonunda faizler ne olur?
Şu anda Merkez Bankası faizleri yüzde 6.5'larda, bono bileşikleri yüzde 8.5. Önümüzdeki sene ekonominin yüzde 4 civarında büyümesini bekliyoruz. Büyüme ile beraber tüketim tarafından gelen bir enflasyon baskısı olabilir. Bu durumda Merkez Bankası faizleri 100-150 puan artırabilir.

Hisse ağırlıklı fon alın
-Bugünkü koşullarda yatırımcı parasını nereye yatırsın?
Faizlerin düşme trendi durdu. Bu Türk Lirası'nı uzun vadede daha değerli kılacaktır. Bu durumda dövize kısa vadeli hareketler dışında yatırım yapmayı uygun görmüyorum. Yatırımlar içerinde hisse senedine olan ağırlığın artırılması gerektiğini düşünüyorum. Genelde yüzde 25-30 aralığında tavsiye ettiğimiz hisse yatırımını faizlerin düştüğü ortamda yüzde 40 lara çıkarmayı tavsiye ediyoruz. Ancak bu yatırımları da sektör ve şirket bazında yapmak gerekiyor. Küçük yatırımcılarımız için en büyük tavsiyemiz kendi başlarına, kulaktan dolma bilgilerle yatırım yapmaları yerine hisse ağırlıklı yatırım fonları almaları. Türkiye'de çok fazla paramız yok ve olanı da muhafaza etmemiz gerekir. Bunun da en garantili yolu sabit getirili değerlerdir. Hisse senedi dışında yatırımların hazine bonosunda veya mevduatta değerlendirilmesini öneriyorum.

Ayfer ARSLAN

Hiç yorum yok: