16 Ağustos 2010 Pazartesi

YABANCI AVRUPA'NIN HALİNİ BİZE SORUYOR

Küresel krizi 'yapısal bir değişiklik ve Rönesans' olarak değerlendiren Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, zenginliğin artık Batı ülkelerinden Doğu ve gelişmekte olan ülkelere kaydığını düşünüyor. Türkiye'nin Avrupa'da sağlam finans sektörü, genç nüfusu, sanayi gücü ve girişimcilik kültürü ile parlayarak öne çıktığını belirten Akkurt, ancak dünya kamuoyunda hak ettiği yeri yakalamadığından da şikayet ediyor.
Yabancı yatırımcıların Türkiye'deki siyasi süreçle ilgilenmediğini ve yurtdışında katıldığı toplantılarda daha çok "Avrupa ne olacak, euro ne olacak?" soruları ile karşılaştığını anlatan Akkurt, mali kuralın 2012 yılına ertelenmesi konusunda ise, "Olsa iyi olurdu, ama olmadı diye de dünyanın sonu değil" yorumunu yapıyor.
Genel müdürlük koltuğunda tam bir yılını dolduran ve ilk röportajını AKŞAM'a veren Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, ekonomideki gelişmeleri, Akbank'ın büyüme planları ve yoğun iş temposundan geriye kalan zamanda neler yaptıklarına ilişkin sorularımızı içtenlikle yanıtladı:

RÖNESANS DÖNEMİNİ YAŞIYORUZ
-Dünya ekonomisindeki son gelişmelerin ışığında Türkiye ekonomisinin görünümünü değerlendirir misiniz?
Dünyadaki kriz yapısal bir değişikliği gösteriyor. Aslında biz bir Rönesans'ı yaşıyoruz. O yüzden kökten ve yapısal bir değişikliğin bu kadar kısa sürede bitmesini beklememek lazım. İşin özü dünyada bir eksen kayması var. Batıdan doğuya doğru kayan bir güç, önce ekonomik olarak gidiyor gelecekte politik güç kayması da beraberinde gelebilir. Artık Batı eskisi kadar zengin olamayacak. Bu zenginlik biraz da Doğu ve gelişmekte olan ülkeler tarafına kayacak. Belli ülkeler öne çıkıyor. Rusya, Hindistan, Çin, Brezilya ve Türkiye. Niye başkaları değil? Hepsinin kendine göre özellikleri var ama gerek Çin gerek Türkiye gerek Brezilya'ya baktığınız zaman hepsinin etrafında bulundukları bölgelerde bir pazar var. Artı hepsinin sanayi üretim gücü var. Rusya biraz daha çok enerji ve doğal kaynaklar üzerinden gidiyor. Türkiye de bunların çok dışında hareket etmiyor. Avrupa Birliği'nin çok yakınında bir ülke. Avrupa'daki küçülme, Avrupa'daki sıkıntıları göz önünde bulundurduğunuzda Türkiye bir anda parlayarak öne çıkıyor. Henüz daha hak ettiği yeri dünya kamuoyunda yakalamamış. O yüzden ratinglerimiz ekonomik potansiyelimizin işaret ettiği seviyenin altında. Ama Türkiye'nin bir sanayi gücü, üretim gücü, girişimcilik kültürü var. Artı genç bir nüfusu var. 2001 yılından sonra son derece sağlamlaştırılmış bir finans yapısı var. Finans ile reel sektörü birbirinden ayırmak mümkün değil. Birinde ortaya çıkan sıkıntı diğerine de yansıyor. Haliyle finans sektöründeki güç, reel sektöre de güç veriyor. Böylelikle Türkiye her yönüyle öne çıkıyor. Bir de Türkiye coğrafya olarak da ilginç bir yerde. Bir taraftan enerji üreten ülkeler bir tarafta en büyük tüketici olan Avrupa Birliği. Türkiye ikisi arasındaki köprü durumunda. Bence Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki en önemli kartı bu güvenli enerji temininde sahip olduğu kilit konumdur. Bu nedenle de baktığınızda Türkiye'nin daha gideceği hem yapması gereken hem büyüme anlamında çok yolu var. Hele bir de çevre ülkelerdeki gayrisafi mili hasıla toplamına baktığınız zaman Türkiye şu an için 20, 2015 yılında 25 trilyon dolarlık bir gayrisafi milli hasıla denizinin ortasında bulunuyor.

MALİ KURALSIZ DA DEVAM EDERİZ
-Mali Kural'ın 2012'ye ertelenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olsa iyi olurdu ama olmadı diye de dünyanın sonu değil. Türkiye bugüne mali kural olmadan geldi, bundan sonra da mali kural olmadan devam edebilir. Ama olsaydı belli bir disipline kavuşurdu. Not artışları mali kural olacak diye yapılmadı. Türkiye'nin mevcut kredi notları zaten hak ettiği seviyenin altında seyrediyor.

-Dış borçlanma açısından olumsuz bir etkisi olur mu?
Akbank olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin faiz oranından borçlandık. Meblağ da aynıydı, faiz oranı da aynıydı. O yüzden kimse mali kuraldan dolayı bu parayı veriyor veya bu faiz oranını veriyoruz demedi. Türkiye realitede farklı bir kulvarda gidiyor.

RATİNG KURULUŞLARI NEDEN CİMRİ?
-Neden Türkiye hak ettiği notu alamıyor sizce?
İşin kökü 1992 yılına gidiyor. Rating şirketleri bu kadar yayılmamış iken, birkaç tane rating şirketi Türkiye'yi değerlendirmişti 1992-1993 yılında. 1993 yılında Türkiye yatırım yapılabilir sınıftaydı. Rating şirketlerinin Türkiye'nin kredi notunu aşağı çekmeleri de 1994 krizini tetikleyen faktörlerden biri oldu. Çünkü o dönemdeki iktidar olumlu bir hava yaratmıştı. Türkiye o zaman hak etmiyordu ve bir sürü banka Türkiye'de sıkıntılar yaşadı. Arkasından 1994 krizi çıktı. Rating kuruluşları o gün bugündür Türkiye'ye karşı son derece temkinli ve eli sıkı davranıyor. 'Ya bir şey olursa' diyeÖ Bir kere kızgın saça elleri değdi. Temkinli gitmelerine bir şey demiyorum ama biraz fazla temkinli olmaya başladılar. Çünkü 2001 krizinden sonra Türkiye'de o kadar ciddi bir yapısal değişiklik yapıldı ki, artık herhangi bir hükümetin, iktidarın, herhangi bir siyasi partinin geriye dönüp bunu kolay kolay bozması çok zor. Çünkü artık kimse lafa bakmıyor, ben ne kazandım, cebime ne girdi, beni nasıl bir gelecek, nasıl bir refah seviyesi bekliyor herkes ona bakıyor. Bunu öğrendi artık Türkiye. O açıdan bundan sonra ekonomik temellerle oynamak artık siyasi partileri ciddi sorumluluk altına sokar. Eskiden doğru düzgün bir şablon yoktu... Şimdi bu eski yapıdan oldukça uzaktayız. İkincisi o günden bugüne devlet ekonomiden bayağı bayağı çekildi. Eskiden enflasyonu azdıran sebeplerden bir tanesi de Merkez Bankası'ndan para çekip kamu kuruluşlarına para verilmesiydi. Bugün MB bilançosuna baktığımızda eski uygulamaların olmadığını görüyoruz. Kamu finansmanını azalttıkça Türkiye'nin enflasyon rotası düzeldi.

SEÇİMİN EKONOMİYE ETKİSİ OLMAZ
-Referandum ve genel seçimler ekonomiyi nasıl etkiler?

Zaman zaman dalgalanmalara neden olabilir. Bunlar hep olacak. Dünyada hiçbir şey tek düze gitmiyor. Ama Türkiye'de özellikle 2001 yılından bu yana siyasi hareketlerin veya gelişmelerin ekonomik gelişmeler üzerindeki etkisi azalmaya başladı. Siyaset ve ekonomi gitgide birbirinden ayrışıyor. Referandum ve genel seçimlerin ekonomi üzerindeki etkilerinin çok fazla ve ciddi olacağını zannetmiyorum. O yüzden borsa bir gün yüzde 2-3 düşer en fazla, ertesi gün yüzde 4-5 toparlar, yine rayına girer. Hayatın doğal dengesi içerisinde iniş çıkışlar olacak. Serbest kur sistemi olmasaydı Türkiye belki bugün daha sıkıntılı bir dönemde olacaktı.

AVRUPANIN HALİNİ BİZE SORUYORLAR
-Yabancı yatırımcılar Türkiye'deki seçim süreciyle ilgileniyor mu? En fazla merak ettikleri konu ne?

En fazla Avrupa'nın hali ne olacak diye soruyorlar. Ben hem Haziran'da hem Temmuz'da yurtdışında yatırımcılarla toplantılara gittim. 40-50 kişiyle görüştük. İlk sorular Avrupa ne olacak, euro ne olacak? Bunlar sizi etkiler mi? Bizim zaten yabancı ortağımızın burada kendi bankası var. Bize de zaman zaman sordukları sorular faizlerin yükselmesini bekliyor musunuz. Referandum veya erken seçimle ilgilenen yok.

Yurtdışında şube açıp
büyümeyi düşünmüyoruz

-Akbank'ın yurtiçi ve yurtdışı büyüme stratejisini anlatır mısınız?
Türkiye hala bankacılık açısından cazip. O açıdan biz yurtdışında bir kere şube açıp büyümeyi hiç düşünmüyoruz. Batı Avrupa ve gelişmiş ülkelerdeki bankalar sıkıntıda, orada maliyetler yüksek, büyüme potansiyeli düşük, gelirler son derece düşük, marjlar çok az. Dolayısıyla bu ülkelerde bankacılık yapmak çok cazip değil. Nereye gideceğiz? Gelişmekte olan ülkelere gideceğiz. Orada hukuk sistemiyle ilgili sıkıntılar yaşanabiliyor. Bu ülkelerin altyapıları daha tam oluşmamış, oturmamış olabiliyor. Bizim gibi bankaların Türkiye'deki fırsatları tam anlamıyla değerlendirmeden ve daha da güçlenmeden gidip oralarda bankacılığa girmesi biraz maceracı bir yaklaşım olabilir. Artı o gittiğiniz yerlerde çok büyük pazar payları olmuyor. Kaynakların etkin kullanılması adına yabancı ülkelerde titiz bir planlama yapmadan ve sağlam bir strateji oluşturmadan bankacılık faaliyetlerinde bulunmayı uygun görmüyoruz. Hollanda, Almanya'da bankalarımız var. Malta'da şubemiz var. Onların kuruluş amaçları ve fonksiyonları farklı. Piyasa bankacılığı yapmak üzere kurulmamışlardır aslında. Bazı Türk bankalarının Romanya, Ukrayna, Rusya'da faaliyetleri var. Onlar zamanında açılmışlar, işi belli bir düzene oturtmuşlar. Gidip yurtdışında büyümek kolay değil. Artık bu dünyada model olmaktan çıkıyor. Yurtdışında büyümek, gidip şubeler açıp yerel bankalarla o bölgede rekabet etmek, mücadele etmek yerine belli fonksiyonları yerine getiren küçük üniteler veya temsilcilik ofisi şeklindeki bir yapı çerçevesinde bankacılık faaliyetlerinde bulunmaya, daha ziyade o bölgedeki çok güçlü bankalarla daha stratejik işbirliklerine doğru kayıyor. Bu tip modeller çok daha uygun, maliyeti ve riski çok daha düşük yaklaşım modelleridir. Biz de o çerçevede hareket edeceğiz. Bazı küçük ölçekli bankaların Türkiye yerine Balkanlarda faaliyetleri olabiliyor, oralarda kendileri için hakikaten katma değer yaratan işler yapabiliyorlar. Ama Akbank boyutundaki bir banka için benzer faaliyetlerde bulunmak etkin ve verimli bir strateji olmayabiliyor.

Rekabeti gönülden destekliyorum

-Geçen yıla göre Türk bankaları kredilerde daha iştahlı ve agresif. Sektörde rekabet açısından rahatsız edici bir ortam var mı?
2002 yılından sonra bankacılık sektörü temizlendi, düzen ve disipline girdi..Bugüne kadar da çok iyi kontrol altında tutuldu. Türkiye'nin krize girmemesinin en büyük sebeplerinden biri budur. Amerika'da, Avrupa'da bankalar risk odaklılıktan uzak hareket ederken, finansal kuruluşlar ve otorite de gerektiği şekilde davranmadı. Bizde öyle değildi. O yüzden sektör şu anda kendi içinde düzgün bir şekilde rekabet ediyor. Geçmişte haksız rekabetin yaşandığı dönemler de oldu. 2001 yılında batan bankalara baktığınız zaman da bunun etkilerini görüyoruz. O açıdan bugün mevcut rekabet pek rahatsız edici değil. Bilakis ben bunun devam etmesini canı gönülden destekliyorum. Rekabet bankaları verimli ve etkin çalışmaya yönelik teşvik ve disipline ediyor. Fiyatlar da belli bir yere geldiği için artık fiyat rekabeti değil, hizmet kalitesi rekabeti yapılıyor. Çünkü fiyat ile müşterilerinizi belli bir noktaya kadar ikna edebilirsiniz.

Vatandaş Ziya beyin
yatırım tercihi ne olurdu?

Biraz borsada, biraz vadeli mevduatta tutardım. Bir kısmını fonlara yatırırdım. Şu anda Türk bankaları çok güzel fonlar çıkarıyor. Hatta borsada alım satımı yakından takip etmeye vakti olmayan yatırımcılara borsa endeksli fonları tavsiye ediyorum. Gelecekte yurtiçi tahviller, bonolar da çıkarsa onlar da cazip hale gelebilir. Artık Türkiye'de finansal ürünlerin çeşitliliğe ihtiyacı var.

Dövizden büyük para
kazanma devri geçti

-Dövizi olan ne yapsın?
Eskiden maaşını alan kişi köşedeki döviz büfesinden koşup hemen döviz alırdı. Döviz bir yatırım aracı olarak görülürdü. Bugün döviz yatırım aracı olmaktan biraz çıktı. Bir ihtiyaç nedeniyle döviz tevdiat hesabı açılıyor. Artık dövizden eskisi gibi büyük paralar kazanmak, örneğin her ay yüzde 5 kazanmak devri geçti.

Gelişmiş ülkeler kura
göre mi ihracat yapıyor?

-TL'nin aşırı değerlendiği görüşlerine katılıyor musunuz?
Piyasa kuralları bunu gerektiriyorsa böyledir. Rüzgara karşı durmanın bir anlamı yok. İhracatçıları başka şekilde desteklemek gerekiyor. Türkiye ihracat ataklarına başladığı 80'li yıllarda bir ara herkes ihracatçı, herkes tekstilciydi. Yakın zamanda herkes inşaatçı oldu. Herkes bir anda tekstilci, inşaatçı olamaz. Bu işi kuralıyla yapmak lazım. Zamanla alt yapısı, uzmanlığı ve tecrübesi eksik piyasa oyuncuları eleniyor, sonunda piyasada gerçek profesyoneller kalıyor. Profesyonelleri, gerçek ihracatçıları destekleyici önlemleri almak esastır. Yoksa gelişmiş ülkeler bugün kura göre mi ihracat yapıyor?

Döviz kurunu tahmin
etmek mümkün değil

-Yıl sonu dolar, faiz, enflasyon ve büyüme hızı tahminlerinizi alabilir miyim?
Herhalde enflasyon yüzde 7-7.5 bandında bir yerde olur. Gösterge faizler de tahmin ediyorum yarım ile 1 puan enflasyon üstü bir bantta oynar. Kuru şu olacaktır diye tutturmak mümkün değil. Çünkü o devirler geçti. 1.50 ile 1.55 lira arasında oynayacaktır. Büyüme hızı herhalde yüzde 5 civarında olur.

Yöneticilerin söylediği her
lafa dikkat etmesi gerekiyor

-Piyasa değeri açısından Türkiye'nin en değerli bankasının tepe yöneticisi olarak mesleğinizi icra ederken yaşadığınız zorluklar neler?

Akbank, Türkiye'nin en değerli şirketi, en büyüklerinden bir tanesi. Bunun getirdiği önemli sorumluluklar var. Üst düzey yöneticilerin söyledikleri her lafa her hareketlerine dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü yapılan açıklamaların ekonomiyi etkileme potansiyeli var. Örneğin, bir gün kalkar dersem ki, 'faiz düşecek veya çıkacak. Döviz sıkıntısı var.' Türkiye'yi etkiler.

One man show'luk
dönemi artık bitti

-Genel müdür olduktan sonra özel hayatınızda neler değişti?
Günlerim çok yoğun geçiyor. Genel müdür olunca tabii insanların sizden beklentileri artıyor. Herkes sizle görüşmek istiyor. Bu pozisyonun getirdiği ek sorumluluklar var. Her şeye çok daha geniş perspektifle bakmak gerekiyor. Eskiden bazı şeylere evet veya hayır derken belki daha rahat hareket ederken şimdi biraz daha düşünerek hareket etmek zorundasınız. Şu anda aldığım her karar bankanın içindeki 15 bin kişiyi etkiliyor, bunun daha geniş yansımaları da var. Onları temsil ediyorum her zaman. Bankaya bir ödül verildiğinde ben gidiyorum ama aslında onu alan ben değilim, Akbank alıyor aslında. Kapıdaki güvenlik memurundan yönetim kurulu başkanına kadar uzanan bir zincirin emeği vardır bu işte. O emeğe de saygı göstermek gerekiyor. Ve Türkiye son zamanlarda iyice öğrendi ki, one man show'luklar değil, takım çalışmaları ekip çalışmaları önem kazandı.

Cebimdeki para 200-300 lirayı geçmez

-İş hayatınızdan geriye kalan boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz?
Uçaklarda bazen boş zamanım oluyor! Daha fazla kitap okumaya çalışıyorum.

-Alışverişte nakit mi, kredi kartını mı tercih edersiniz?
Kredi kartını çek yerine kullanırım. Cebimden para çıkmaz.

-Peki, şu anda cebinizde kaç lira var?
Cebimdeki para 200-300 lirayı geçmez. Alışverişi genelde eşim yapar. Ama kendimle ilgili bir alışveriş ise ben yaparım

Çalışanlarımın mutlu
olması beni rahatlatıyor

-Bu kadar yoğunluk arasında sizi ne rahatlatıyor?
İşimi doğru yapmak. Çalışanlarımın en başta mutlu olması. Akşam kafanızı yastığa huzur içinde koyabiliyorsanız en büyük dinlenme odur bence. O yüzden şikayetçi değilim, hayatımdan memnunum.
Ayfer ARSLAN

Hiç yorum yok: