9 Ağustos 2010 Pazartesi

RİSKİNİ YÖNETEMEYEN ŞİRKET AYAKTA KALAMAZ

Risk yönetimi deyince Türkiye'de ilk akla gelen isimlerden Garanti Bankası Yönetim Kurulu Üyesi, Global Association of Risk Professionals (GARP) Türkiye Bölge Direktörü Dr. Cüneyt Sezgin, her yıl Anadolu illerini tek tek dolaşarak KOBİ'lere risk yönetimini anlatıyor. "Garanti Bankası olarak 1 müşteri bile bizim için önemli" diyen Sezgin, Türkiye'de en büyük sorunlardan birisinin kayıtdışılık ve şirket bilançolarının yeterince şeffaf olmaması olduğunu belirterek, "Özellikle küçük ölçekli şirketler unutmamalı ki, şirket içerisinde çalışanlardan birinin yapacağı hata veya suistimalin bedelini o şirket hayatıyla ödüyor. Halbuki, risk yönetimi, iç denetim ve kontrol mekanizmaları kurulmuş olsa böyle sıkıntılarla karşılaşma olasılığı azalacak. Şirketlerin ayakta kalabilmesi için topyekun bir kültür değişimine, risk yönetimi bilincinin yaygınlaşmasına ihtiyaç var" diyor.
Garanti Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Cüneyt Sezgin, sorularımızı şöyle yanıtladı:
-Risk yönetimi nedir?
Aslında bakarsanız risk hayatımızın her zaman içersinde olan bir kavram. Risk yönetimini, kısaca belirsizliği yönetmek olarak tanımlayabiliriz. Biz risk yöneticileri için risk, kaçınılması gereken değil alınması gereken bir karar. Risk yönetimini iki şekilde algılarız. Birincisi; tehditler, ikincisi de fırsatlar. Risk yönetimi, bu tehditleri iyi ölçme, ölçümleri iyi yaparak alabileceğiniz kadar riski alarak bundan yarar sağlama bilim ve sanatı. Her şirket gündelik hayatın içerisinde bir şekilde risk yönetimi yapıyor. Örneğin; bir tüccar vadeli mal alıp satıyorsa en azından vade riski alıyor demektir. Kurdaki ani iniş ve çıkışlardan korunmak isteyen şirketler bu riske karşı bir bankadan hizmet alarak kendilerini hedge edebilir, yani risklere karşı kendini koruyabilir.
-Türk bankacılık sisteminde yıl sonunda yürürlüğe girmesi beklenen Basel II kuralları ne getirecek?
Bankacılık sistemi olarak Basel II'ye yıllardır hazırlanıyoruz. Garanti Bankası olarak da bu konuda önemli bir misyonu üstlendik. Sadece büyük ölçekli firmalara değil, KOBİ'lere kadar inerek risk yönetimini ve önemini anlatıyoruz. Gerçi küresel kriz nedeniyle Türk bankacılık sisteminin Basel II'ye geçişi bir süreliğine ertelenmişti. Ama BDDK bu konuda yeniden hazırlıklara başladı. Piyasa disiplini, etkinlik, risk yönetimi prensipleri üzerine inşa edilen Basel II düzenlemeleri sermaye yeterliliğinde yeni standartlar getiriyor. Sermaye yeterliliğinde piyasa riskinin yanı sıra kredi riskinde de yeni yöntemlerin kullanılarak riskin ölçülmesi ve operasyonel risklerin de dikkate alınmasını içeriyor.

-Basel II reel sektöre ne sağlayacak?
Bence risk yönetimi, sadece bankalardan kredi alabilmek için değil kurumların ayakta kalması, sağlıklı bir şekilde yaşamına devam etmesi için de gerekli. Şirketler sadece kendi sermayeleriyle ayakta kalamaz. Halka açılma, yabancı sermaye ortaklığı şeklinde sermaye ihtiyacınızı karşılamak isterseniz öncelikle bilançolarının şeffaf olması, uluslar arası muhasebe standartlarına uygun olması, hesap verilebilir olması gerekiyor. Bu da her şeyden önce şirketler için kurumsallaşmayı ön plana çıkarıyor. Şirketler büyümek için öncelikle kurumsallaşmak zorunda. Bu topyekun bir kültür değişimini gerektiriyor. Risk yönetimi, rekabet gücünün artması ve bunun sürdürülebilmesi açısından çok önemli. Kısacası; şirketlerin ayakta kalabilmesi için topyekun bir kültür değişimine, risk yönetimi bilincinin yaygınlaşmasına ihtiyaç var. Tabii ki, risk yönetimi iyi yapan şirketlere bankalar daha uygun koşullarda kredi verecek.

-Peki, reel sektör yeni kurallara uyum konusunda yeterince hazırlıklı mı?
Bugüne kadar Anadolu'da birçok ili dolaştım ve ekibimle beraber bir dizi konferans verdim. Ayrıca konferans öncesi de müşterilerimiz ile birebir sohbetlerimiz oluyor. Herhalde şimdiye kadar binlerce kilometre yol katetmişizdir. Çünkü Garanti Bankası olarak bizim için bir tek müşteri dahi çok önemlidir. Türkiye'nin G-20 üyesi olarak, uluslararası piyasaların önde gelen oyuncularından birisi olma iddiasındaki bir ülke olarak bu kurallara uyması şart. Bu konuda en önemli engellerden birisi kayıt dışı ekonomi. Kayıtdışılığın yanı sıra, profesyonel yönetim yerine aile şirketi yapısının ağırlıklı olması, şirketlerin çoğunun kurumsallaşamaması risk yönetimi konusunda gerekli adımların atılmasını engelliyor. Kurumsallaşma denetim mekanizmalarının artması, iç denetim ve kontrolün yanı sıra o kurum açısından hesap verilebilirliği de getirecek. Uluslar arası şirketler, büyük ölçekli holding ve şirketler bu konuda daha titiz çalışıyor. Bunun daha küçük ölçekli şirketlere de yansıması gerekiyor. Özellikle küçük ölçekli şirketler unutmamalı ki, şirket içerisinde çalışanlardan birinin yapacağı hata veya suistimalin bedelini o şirket hayatıyla ödüyor. Halbuki, risk yönetimi, iç denetim ve kontrol mekanizmaları kurulmuş olsa böyle sıkıntılarla karşılaşma olasılığı büyük ölçüde azalacak.

-Avrupa Basel II'ye bizden önce geçti ama küresel krizde çoğu AB ülkesi ve bankacılık sistemi yere serildi. Sizce bu çelişki değil mi?
Doğru, haklısınız yerinde bir soru. Risk yönetimi kültürü denilen kavram çok kapsamlı. Burada sadece kuralların yazılması değil, uygulama çok önemli. Risk yönetimde modellerin, süreçlerin ve uzmanların olması yetmiyor. Batan şirketlerde ortak bir sorun var: Maalesef kağıtta yazılı olanlar uygulanmamış. Bağımsız denetim kuruluşu işini iyi yapmamış. Görülmesi gerekenler bazen göz ardı edilmiş. Yazılımlar ve yatırımlar vardı ama uygulama yoktu. Sürekli kar ve daha fazla kazanma hırsı maalesef hatalara yol açtı ve batmalar oldu.

SERMAYE YETERLİLİĞİ YÜKSELTİLECEK
-Türkiye Basel II'ye geçiş hazırlıklarını sürdürürken Basel Komitesi Basel III için düğmeye bastı. Çalışmalar hangi aşamada?
Aslında Basel III son yaşanan küresel krize bir tepki düzenlemesi. Doğal olarak da son krizde sisteme zarar veren konularda önlemler getirmeye çalışıyor. Sadece Basel III değil, paralel yürütülen bir dizi çalışmada tartışılan konuların en önemlilieri : minimum sermaye yeterliliği rasyosunun yükseltilmesi, likidite hesaplamalarına özel bir önem verilmesi, sermaye tanımlarının daha güçlü bir sermaye yapısı oluşması için yeniden ele alınması, piyasa riski hesaplamalarında daha ince ayara gidilmesi, stres testlerinin ön plana çıkması, türev ürünler ve seküritizasyonlarda ölçüm ve raporlama standartlarının iyileştirilmesi hep tartışılan konular. Bunların bir bölümü, sistemin daha sağlıklı işlemi için gerçekten alınması gereken önlemler. Ama bir bölümünde aşırıya kaçıldığından ve bu hallleriyle uygulanması halinde bankacılık sisteminin büyümeye olan katkısını sınırlayacağından endişe ediyorum. Ama henüz tartışma süreci son bulmadı. Daha dengeli bir düzenlemeler bütünü ile konunun sonuçlanacağına inanıyorum.

Küresel krize tepki Basel III hazırlanıyor
Basel Komitesi (BIS) 1974 yılı sonunda uluslar arası döviz ve bankacılık piyasalarında meydana gelen önemli krizlerin ardından "Bankacılık Düzenleme ve denetim Uygulamaları Komitesi" adı altında kuruldu. Halen, Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD'den oluşan 12 üyeden oluşuyor. Komite 1988 yılında Basel Sermaye Anlaşması adında, Basel I olarak da bilinen bir sermaye ölçüm sistemi oluşturdu. Buna göre sermayenin risk ağırlıklı aktiflere oranının en az yüzde 8 olması öngörülüyor. Zamanla bu kriterlerin yetersiz kaldığı ileri sürülerek Basel II kriterleri oluşturuldu. Buna göre, minimum yüzde 8'lik sermaye yeterlilik rasyosunu tutturmak için piyasa ve kredi riskinin yanısıra operasyonel riskleri de dikkate alacak. Şu anda Komite, son kürsel krize cevap olarak Basel III adı verilen düzenlemeler üzerinde çalışıyor

Ayfer ARSLAN

Hiç yorum yok: